Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    ACILI BABA

    30 Ekim 2017 Pazartesi 13:15

    Rasûlullah (s.av) Mekke’den Medine’ye döndükten sonra da birçok küçük seferle İslam devletinin otoritesini yaymaya ve elinde tutmaya çalışıyordu. Bunlardan biri Hz. Ali komutasında, Medine’nin kuzey doğusuna düşen Tayy kabilesinin üzerine gönderilen birlik idi. Hz. Ali bundan önce Kızıldeniz kenarında yer alan Kuzey’deki Menat tapınağını ortadan kaldırmak için görevlendirilmişti. Böylece Arabistan’ın önemli put merkezlerinden sadece Taif’teki Lat tapınağı ve Tayy kabilesinin Hıristiyan olmayanlarının tapınağı Fuls kalmıştı. Hz. Ali’nin bu seferi bu tapınağın ortadan kaldırılmasına yönelikti. Tayy kabilesi Arapların içinde cömertliği ile meşhur Hatem-i Tai’nin kabilesidir. Hatem’in ölümüyle onun yerine kabile reisliğini Adiyy bin Hatem yürütüyordu. Adiyy bin Hatem Hıristiyan’dı. Bu yüzden bu sefer sırasında Şam tarafında bulunuyordu. Diğer bir rivayete göre oraya kaçmıştı. Hz. Ali Tayy kabilesinin putunu kırarak, ele geçirdiği ganimet ve esirlerle Medine’ye döndü. Cömertliği dillere destan olmuş Hatem’in kızı Sofane de esirler arasında yer alıyordu. Sofane Rasûlullah’la görüşme fırsatı bulduğunda: "Ya Rasûlullah! Babam ölmüş, biricik yakın akrabam olan kardeşim de kaçmış bulunuyor. Hürriyetimi satın almak için fidye verecek bir şeyim yok. Kurtuluşum için senin cömertliğine sığınıyorum. Babam cömert bir adamdı. Esirleri kurtarır, kadınların ırzını korur, fakirleri doyurur, felakete uğrayanlara yardım eder, hiçbir talebi reddetmezdi, ben Hatem’in kızıyım" diyerek yardım talebinde bulundu. Rasûlullah (s.a.v) da: "Senin baban İslam’ın telkin ettiği faziletle süslü bir adamdı.” dedikten sonra etrafındakilere dönerek: "Hatem’in kızı serbesttir, babası insanlık sever bir adamdı. Allah merhametli olanları sever ve mükâfatlandırır." buyurarak Sofane’ye elbise ve yol harçlığı verip serbest bıraktı. O da o sıra kendisini kurtarmaya gelen biriyle kardeşi Adiyy’i aramaya gitti. Kardeşini bulduğunda ona Rasûlullah’ın cömertliğinden faziletlerinden ve gördüğü insanlıktan bahsederek onu Medine’ye gitmeye ikna etti.

    Adiyy kız kardeşinin anlattıklarına inandı fakat gözleriyle de O’nun bir peygamber olduğunun nişanelerini ve izlerini görmeyi istedi. Medine’ye geldiğinde gözlem yapmaya başladı. Rasûlullah’la mescitte görüştükten sonra Rasûlullah onu misafir etmek için evine davet etti. Tam bu sırada ihtiyar bir kadın Rasûlullah’a sorular sormaya başladı. Kadın soru soruyor, Rasûlullah dikkatle onu dinliyor ve cevap veriyordu. Adiyy, Arap reislerindendi, herkesin, nasıl hayat yaşadığı ve kime nasıl davranışlar sergilediği konusunda az çok bilgiye sahipti. Rasûllulah’la ilgili şahit olduğu bu ilk manzara karşısında çok etkilendi. İhtiyar bir kadına bu kadar işin gücün arasında sabırla, nezaketle, saygıyla ve hoş muamelede bulunan kişinin ancak bir peygamber olabileceğini düşünerek O’nun hak peygamber olduğunda şüphesi kalmadı.

    Adiyy’i etkileyen diğer bir husus da Arabistan yarımadasına hükmeden kişinin evinin sadeliğiydi. Misafirini içi lif dolu deriden yapılma bir mindere oturtan, kendisi ise toprağa oturan, kralların değil sıradan kabile reislerinin imkânlarını bile kendisi için kullanmayan kişi, peygamberden başka kim olabilirdi?

    Rasûlullah, Adiyy’e bir kaç soru sorduktan sonra: "Sen Müslümanların bugün ihtiyaç içinde oluşlarına bakarak belki Müslüman olmaktan çekinirsin. Fakat gün gelecek onlar bol servete kavuşacaklar. Öyle ki mala talip bulunmayacak. Bir kadın ta Kadisiye’den kalkıp devesiyle Hacca gidecek, Allah korkusundan başka bir korku duymayacak. Emniyet ve asayiş kemal bulacak." buyurdu.

    Hatem’in oğlu Adiyy, samimi bir Müslüman oldu ve ömrünün sonuna kadar Müslüman olarak yaşadı. Rasûlullah (s.a.v) onu kabilesine reis atayarak samimi ve nüfuzlu bir müttefik daha kazandı.

    Rasûlullah, (s.a.v), bütün gücüyle İslam davetiyle uğraşırken, hayatında başına gelen sıkıntı ve üzüntü veren olaylar her insanın dayanacağı türden değildi. O kendisinden kısa süre sonra vefat edecek olan Fatıma dışında, bütün çocuklarını kendi hayattayken kaybetmiş acılı bir babadır.

    Rasûlullah’ın peygamberliğinden önce doğmuş ve ilk çocuğu olan Kasım iki yaşına kadar yaşamıştı. Çocukları her zaman çok seven Rasûlullah onu da çok sevmişti. Kasım’a nispetle kendisine Ebu’l Kasım denmesinden hoşlanırdı.

    Zeynep, Rasûlullah’ın Kasım’dan bir yıl sonra, dünyaya gelen büyük kızıdır. Teyzesinin oğlu Ebu’l As b. Rabi ile evlenmişti. Bedir savaşında kocası Müslümanlara esir düşmüş, Zeynep onun serbest bırakılması için annesi Hatice’nin hediye ettiği kolyenin de bulunduğu bir miktar para ve mücevheratı fidye olarak göndermişti. Rasûlullah, kendisini çok duygulandıran bu hadiseden sonra Ebu’l As’tan, Zeyneb’i Medine’ye göndermeye söz aldı. Ebu’l As sözünü yerine getirdi. Fakat Zeynep Medine yolunda iken Hebbar b. Esved, onu bindiği deveden mızrakla düşürdü. Zeynep hamile idi ve bu düşme sonucu çocuğunu kaybetti. Zeynep Medine’ye geldi, kocası müşrik olarak Mekke’de kaldı. Bir-iki kez daha esir düşen kocasını asil ve vefakâr Zeynep himaye ederek kurtardı. Bu kadar iyilik ve güzellik karşısında daha fazla direnemeyen Ebu’l As İslam’ı kabul etti. Medine’ye gelerek Zeynep’le ikinci kez nikâhlandı. Çünkü mü’min kadınların müşrik erkeklerle nikâhları batıl olmuştu. Bu nikâhtan sonra Zeynep kısa bir süre yaşadı ve hicri 8. yılda otuz küsur yaşında vefat etti. Geride iki çocuk bıraktığı rivayet edilir. Ali adında bir erkek ve Umame adında bir kız. Rasûlullah Umame’yi çok severdi. Umame’yle ilgili meşhur bir rivayette: "Bir keresinde Rasûlullah, namaz kılarken Umame’yi de omuzlarında taşıyordu. Rükûya vardığında onu yere koyuyor, secdeden kalkınca yine omuzlarına alıyordu." deniyor.

    Acılı baba Rasûlullah’ın diğer çocuklarından Rukiye ise hicretin ikinci yılında Bedir savaşına çıkıldığında genç yaşta vefat etti. Ümmü Gülsüm, Rûkiye’nin ölümüyle Hz. Osman’la evlendi, hicri dokuzuncu yılda o da gencecik iken, sevgili babasına evlat acısını bir kez daha tattırarak ebediyete intikal etti.

    İbrahim, Rasûlullah’ın ahir ömründe kısa süre de olsa mutlu olmasına ve evlat sevgisi tatmasına vesile olan, bir buçuk yaşında vefatıyla bir kez daha evlat acısı yaşatan oğludur.

    İbrahim doğunca, Rasûlullah çok sevindi. Ölen evlatlarının tesellisini onda buldu. Sevincini yoksullara sadaka vererek herkese gösterdi. İtina ile bakılması için sütanneler tuttu, yedi keçi alarak ihtiyaçsız büyümesini sağlamaya çalıştı. Ayrıca her fırsatta yanına uğrar, öpüp okşardı. Onun gelişmesi ve gürbüzleşmesiyle mutlu olurdu.

    Rasûlullah’ın İbrahim’e ve annesi Mariya’ya olan ilgisi diğer peygamber eşlerini kıskançlık gayretine getirdi. O kadar ki daha önce anlattığımız gibi Rasûlullah’ın bir sundurmada onlardan bir ay süreyle ayrı kalmasına sebep oldular. Bir ay sonunda ise ayrılık veya Rasûlullah’ı seçmek hususunda muhayyer bırakıldılar. Onlar da yaptıklarına pişman olarak Allah Rasûlü’nü seçtiler.

    Rasûlullah’ın son seferi olan Tebük savaşı dönüşünden sonra her taraftan gelen heyetleri kabul eden Rasûlullah’ın mutluluğuna mutluluk katan İbrahim 18 aylık olmuştu ki hastalandı. Bir süre sonra, annesi Mariye ve teyzesi Sirin’in tedavi için çaba göstermelerine rağmen hastalığı arttı. Rasûlullah’a İbrahim’in ölmek üzere olduğu haber verilince dizlerinde dermansızlık hissettiğinden Abdurrahman b. Avf’a dayanarak yanına gidebildi. İbrahim’in solgun yüzüne acı ile bakarak: "Ey İbrahim! Artık senin için elimizden bir şey gelmez" dedi. İbrahim son nefesini verdiğinde babasının kucağındaydı ve merhamet timsali baba ağlamaktaydı. O’nun, ölü arkasından isyan derecesine vardırılan yas ve feryatları yasaklamasını, ölüm sonrasındaki bütün üzüntü belirtilerini de yasaklamış olduğu şeklinde yorumlayanların sorularına muhatap oldu. Abdurrahman b. Avf’ın: "Ey Allah’ın Rasûlü, sen bunu -ağlamasını kastederek- yasaklamadın mı? Müslümanlar seni ağlarken görürlerse onlar da ağlar" demesine rağmen ağlamaya devam etti ve konuşabilecek duruma geldiğinde: "Ben bunu yasaklamadım. Bunlar acıma ve merhamet belirtileridir. Merhametli olmayana merhamet olunmaz" cevabını verdi. Sonra küçük İbrahim’in yüzüne bakarak: "Ey İbrahim, eğer tekrar buluşma va’di olmasa, bu herkesin geçmek zorunda olduğu bir yol olmasa ve son gelenimizin ilk gidene yetişeceğini bilmesek, senin için daha fazla üzülürdük. Yine de senin için çok üzülüyoruz ey İbrahim. Göz ağlar, kalp hüzünlenir, Allah’ın gücüne gidecek bir şey söylemiyoruz." dedi. Mariye ve Sirin’i de İbrahim’in cennette olduğunu söyleyerek teselli etti.

    Cenaze yıkandı. Küçük mezarına konan İbrahim’in cenaze namazını Rasûlullah (s.a.v) kıldırdı ve kabrin başında dua etti. Daha sonra bir kırba su getirtti ve mezarın üzerine serptirdi. Mezarın toprağının dağınık ve düzensiz olmasını: "Sizden biriniz bir şey yaptığında onu mükemmel yapsın" diyerek yapılan işlerde estetik ve mükemmelliğin olmasına dikkat çekti. Önemli olmasa bile yapılan bütün işlerin estetiğine ve tam olmasına dikkat edilmesinin gönülleri ferahlattığını söyledi.  Toprağı eli ile düzeltti ve "Bu, ne fayda, ne de zarar verdi, fakat hüzünlenenin gönlünü ferahlattı." diyerek sözlerine açıklama getirdi. Rasûlullah birçok kez dünyada yapılan işlerin mükemmel yapılmasının dünya ve ahirette insana kazandıracağı mükâfat ve derecelerden bahsetmiştir.

    İbrahim gömüldükten sonra güneş tutuldu. Bazıları bunun Rasûlullah’ın üzüntüsüne bağlı olarak gerçekleşen bir mucize olduğunu zannederek: "İbrahim’in ölümüne güneşin matem tuttuğunu" söylediler. Söylenenleri duyan Rasûlullah gerçek bir peygamber olduğunun yeni bir delilini daha bu olay vasıtasıyla insanlara gösterdi. Sahtekârların balıklama atlayıp kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri bir olayı fırsat bilmedi, çağları aydınlatan bir cevapla karşılık verdi: "Ey insanlar, Güneş ve Ay Allah’ın ayetlerinden (delil ve işaretlerinden)dir. İnsanlardan birinin ölümü için tutulmazlar."

    Rasûlullah en üzüntülü ve acılı olduğu bir anda bile, yol göstericilik görevini bihakkın yerine getirmiştir. Bu tutum karşısında dostları gözyaşlarını tutamazken, düşmanları hayranlıklarını gizleyememişlerdir.

     

    Bu yazı toplam 1509 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim