Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Adil BÜYÜKÇOLAK
    09 Aralık 2016 Cuma 13:30

    Adil BÜYÜKÇOLAK

    Mü’minler Kardeştir!

    Rasûlullah (s.a.v) 13 yıl boyunca hidayete çağırdığı Mekke'den umudunu kesince, Yesrib (Medine)'e hicret etti ki insanlar, Tağut’tan kurtulup Allah'a kul olsunlar.

    "And olsun, her millete: "Allah'a tapın, Tağut'tan kaçının" diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimine hidayet etti. Kimine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezin ve yalanlayanların sonlarının nasıl olduğuna bakın" (16/36)

    Mekke halkının reddettiğini Medine halkı kabul edince, Medine müslümanların merkezi oldu. Medinelilerin, İslam sayesinde kalplerinin yumuşadığı, düşmanlıklarının son bulduğu, uçurumun kenarından ebedi saadete ve nimete eriştikleri ayetlerde ve tarih kaynaklarında anlatılmaktadır.

    "Topluca Allah'ın ipine tutunun ve ayrılmayın Allah'ın size olan nimetini anın. Sizler düşmandınız, Allah gönüllerinizi uzlaştırdı ve O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Ateş çukurunun kıyısında idiniz, sizi oradan kurtardı." (3/103)

    İnsanın Allah'a kul, O'nun dışındakilere karşı hür olmasının teminatı olan İslam toplumunun, hâkim unsur olması zaruridir. Rasüllullah (s.a.v) Medine'deki Evs ve Hazrec kabilelerinin düşmanlıklarına, birbirleriyle çekişmelerine son verirken, müslümanların kardeşliğini fiili olarak toplum hayatına soktu.

    Medine'de müşrik ve Yahudi unsur çoğunlukta olmasına rağmen, İslam toplumu egemen konuma gelmiştir. Bunun sebeplerinden en önemlisi müslümanların İslam kardeşliğine verdikleri önem ve değerdir.

    Medine'de İslam toplumunun çekirdeği Ensar (yardım edenler) ve Muhacir (göç edenler) arasında oluşturulan ahit kardeşliği sayesinde oluşmuştur. İslam toplumunun kardeşliği ve kardeşler arasında bazen çıkabilen anlaşmazlıkların kardeşçe çözülmesi hususunda Allah, mü’minleri, şöyle uyarmaktadır.

    "İnananlar kardeştirler; Öyleyse kardeşlerinizin, arasını düzeltin; Allah'tan gereği gibi korkun ki, size merhamet edilsin." (49/10)

    Kardeşlik, birlik, beraberlik ve sorunları kardeşlik hukuku içinde çözmek, müslümanların dün olduğu gibi bugün de muhtaç oldukları ilkelerin başında gelir.

    Ensar ve Muhacir kardeş olurken Medine'nin diğer unsurları Medine site devletinin vatandaşı oldular. Ensar ve Muhacirin kardeşliği sözde kalan bir kardeşlik değildi. Bu kardeşlik kazandıklarını paylaştıran ve birbirlerine mirasçı yapan bir kardeşlikti. Ensar, her şeylerini Muhacir kardeşleriyle paylaşmak için, Rasûlullah'a başvurmuş arazilerinin de yarısını alıp Muhacirlere vermesini istemişlerdir. Muhacirler ise çalışıp onurları ve kendi kazandıkları ile yaşamayı seçmişlerdir. Ensar'ın bu nazik ve üstün davranışına, asil bir karşılık vermek suretiyle İslam ahlakından güzel örnekler vermişlerdir.

    Bu kardeşlik sayesinde Muhacirlerin iaşe ve iskân problemleri çözülmüş, kısa sürede Ensar kardeşlerine yük olmak şöyle dursun, onlara yardım edecek konuma gelenler olmuştur.

    "İman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlarla onları barındırarak yer verip yardım edenler yok mu, işte onlar birbirlerinin velileridir." (8/72)

    Müslümanlar birbirlerine kardeşlik bağlarıyla bağlandıktan sonra Ensar'dan ve Muhacir'den, kardeşler arasında ibret verici olaylar nakledilmiştir.

    Kur'a ile tayin edilen kardeşlik neticesinde Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Rebî'nin kardeşi oldu. Sa'd b. Rebi, Abdurrahman b. Avf'a demiştir ki: "İşte mallarım, onların yarısını sana veriyorum. " Abdurrahman ise: " Allah sana mallarında bereket, aile efradına selamet versin!... Sen bana sadece şu şehir çarşısına nereden gidilir onu söyle," dedi. Abdurrahman kısa sürede Medine'nin zenginleri arasına girerek, hem evlendi hem de kardeşine yardım edecek duruma geldi.

    Muhacirler kısa sürede durumlarını düzelttikten sonra Ensar kardeşlerine kazandıklarından verir duruma gelmişlerdir. İslam hâkimiyetinin pekişmesinden sonra ise din kardeşleri arasında mirasçı olma ayetle iptal edilmiştir.

    İslam kardeşliğinin fiili ve psikolojik halini ortaya koyan şu ayet dikkate şayandır.

    "Onlardan önce oraya (Medine'ye) yerleşen, imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler; onlara verilenlere içlerinden bir arzu duymazlar, kendileri zorluk içinde bulunsalar bile, onları kendilerinden önde tutarlar" (59/9).

    İman etmek, Allah yolunda malıyla canıyla savaşmak, mü'min kardeşini kendi nefsinden üstün tutmak müslüman kimliğinin en bariz niteliğidir.

    Tağut'u ret, Allah'a teslimiyet demek olan İslam, müslümanları kardeş ilan ederek İslam toplumunun tevhidini de gerçekleştirmiştir.

    İslam'ın birlik prensibi inanç ve değerlerdir. Zaman, mekân, ulus, soy, ırk ve renk farkı önemli değildir. İnanç ve iman karşısında bu farklar önemsiz kalır. İslam inancı, insanlar farklı renk, ulus, zaman ve mekânlara ayrılsa da inançlarından dolayı tek ümmet ve aynı düşünceye sahip olduklarından kardeş saymaktadır.

    İslam inancı; insana faydalı olacak tek şeyin iman olduğunu bildirerek, inançta kardeşliği, akrabalığı hatta anne-babaya ve oğla tercih edilebileceğini göstermiştir.

    "Kıyamet günü akrabalarınız ve çocuklarınız size fayda vermez. (Allah) aranızı ayırır. "(60/3)

    "Sizin dostunuz, ancak Allah, O'nun Elçisi ve namaz kılan zekâtlarını veren, rüküya varan mü'minlerdir. Kim Allah'ı, O'nun Elçisini ve mü'minleri dost tutarsa (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'tan yana olanlardır "(5/55-56).

    Kur'an’da bu ve benzeri birçok ayet dünyadaki bütün müslümanları evrensel bir ailenin fertleri olarak ilan etmektedir. Böylesine gerçek bir kardeşlik, dünyada hiç bir dinde ve ideolojide görülmez.

    Allah'a, Rasûlüne kısaca İslam'a düşman olan, kişinin akrabası, anası, babası, oğlu, kardeşi dahi olsalar bunlara dostluk gösterilmemeli, Allah'tan yana ve Allah'tan yana olanlardan yana olunmalıdır.

    "Allah'a ve Ahiret gününe inanan toplumun - babaları veya oğulları, kardeşleri yahut akrabaları dahi olsalar- Allah'a ve Rasûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin. İşte onların kalbine Allah imanı yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki Allah’tan yana olanlar muhakkak kurtuluşa erenlerdir. "(58/22)

    Bedir harbinde iman ve Allah için en yakın akrabaları ile karşılaşan mü'minler, tavırlarını Allah ve Rasûlünden yana koyarak Allan'ın hoşnutluğunu ve rızasını kazanarak kurtuluşa ermişlerdir.

    Müslümanlar birbirlerine karşı merhametli, kâfirlere karşı kuvvetli ve vakarlı olmalıdırlar.

    "Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû ve secde ederek Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanlar vardır. Onların Tevrat'ta vasıfları ve İncil’deki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi. Ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allah onlardan inanıp yararlı iş yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vaat etmiştir."(48/29)

    Allah, mü'minleri ve Rasûlullah'ı bir ekine benzeterek kuvvet bulup çoğalmalarının, birlik oluşturarak ayağa kalkıp kâfirlere karşı duracak hale gelmelerinin kâfirleri nasıl öfkelendirdiğini bu ayetle ne güzel anlatmaktadır. Müslümanların çoğalması ve birlik oluşturmaları kadar kâfirleri çileden çıkaracak başka bir şey yoktur.

    Müslümanların kardeşliğini açıkça bildiren ayetler olduğu gibi, bu kardeşliği fiili olarak hayata geçirmiş olan Rasulullah’ın hadislerinde de mü’minlerin kardeşliğini anlatan veciz ifadelere sıkça rastlamaktayız. Müslümanların, müslüman kardeşlerine olan hukukunu belirleyen hadislerden bazılarını yorumsuz olarak verirken, gerekli dersleri çıkaracağınıza yürekten inanıyorum.

    "Rasûlullah'a en dindar kişi sorulduğunda "Müslümanlara eliyle ve diliyle zarar vermekten kaçınan kişi" diyerek cevap verdi" (Buhari).

    "Müslümana sövmek fısk (günah), ona karşı savaşmak ise küfürdür" (Buhari).

    "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, ona hakaret etmez. Bir kimse için bir müslüman kardeşini hakir görmesi kadar büyük kötülük yoktur." (Müsned, Ahmed)

    "Bütün mü'minleri birbirlerine merhamette, muhabbette, lütuf ve âtıfet hususlarında sanki bir vücut misali görürsün. O vücudun bir uzvu hastalanınca, vücudun öbür azaları birbirlerini hasta azanın elemine, uykusuzlukla, hararetle iştirake çağırırlar. Hasta uzvun elemini paylaşırlar." (Buhari, Müslim)

    "(İslam camiasında) mü'minin mü'mine bağlılığı, taşları birbirine kenetli (yalçın) duvar gibi (metin) dir." (Buhari, Müslim)

    "Müslüman müslümanın kardeşidir; ne ona zulmeder, ne de onu terk eder. Kim bir müslümanın ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir müslümanı bir musibetten kurtarırsa, Allah da onu kıyamette musibetten kurtaracaktır. Kim müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamette onun ayıbını örtecektir." (Buhari, müslim)

    "Bir müslümana, hakarete uğradığı ve namusuna dil uzatıldığı sırada yardım etmeyen kimse, en çok yardıma muhtaç olduğu sırada Allah'ın yardımını göremeyecektir. Yardımcı olana da, Allah en muhtaç olduğu anda yardım edecektir."(Ebu Davud)

    "Mü'minlerin kanı aynı değerdedir. Mü'minler düşmanlarına karşı bir el (sıkılmış bir yumruk) gibidirler" (Ebu Davud).

     

    Bu haber toplam 1332 defa okunmuştur
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim