- 21:28 - BADER Olarak Etimesgut Belediye Başkanı Sayın Enver DEMİREL'in Misafiri Olduk
- 13:44 - 5.Olağan Genel Kurul Çağrısı
- 08:48 - İstişare ve Tanışma Programımızı Gerçekleştirdik
- 08:50 - Ankara Valiliğine Vasip ŞAHİN atandı.
- 16:11 - Kabakçı Konağı Ekim Ayı Söyleşisini Gerçekleştirdik.
- 08:44 - BADER Olarak Ziyaretlerimize Devam Ediyoruz.
- 09:42 - Acımız Büyük
- 23:38 - Hacı Bayram Veli Hazretlerinin Manevi Gölgesinde Bir Sosyal Bilimler Üniversitesi
- 23:13 - Zabıta Teşkilatı 192 Yaşında…
- 16:09 - ABD Menşeili Markalara İzin Yok
- 09:30 - 15 Temmuz Platformu Üyesi Olarak Basın Açıklamasına katıldık.
- 09:24 - 13. Çubuk Kültür ve Turşu Festivali İstişare Toplantısı
- 09:18 - Döviz ve Altınlarımız Bozduruyoruz
- 09:14 - TRT'ye Ziyaret
- 16:01 - Sincan Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda Basın Açıklaması Yapıldı
Durdu GÜNEŞ / Yazar





Allah Ağzımızın Tadını Bozmasın
Günlük hayatta çoğu zaman bir dilek temenni ya da alışkanlık sonucu “Allah ağzımızın tadını bozmasın” deriz. Bazen de bu sözü dua anlamında kullanırız. Ancak bu sözün arkasındaki gerçeği bizzat yaşamadan söylediğimizde günlük dilin rutin bir cümlesi gibi söylemekteyiz. Eğer bir yaşanmışlıkla desteklenen sözü kullanıyorsak gerçekten ne söylediğimizi başkasını kullandığında ise onu gerçekten ne söylediğini anlıyor ve hissediyoruz.
“Allah ağzımızın tadını bozmasın.” Sözünü bir gerçek anlamda kullanırız bir de mecazi anlamda kullanıyoruz.
Gerçek anlamda ağzımızın tadının olması sağlıklı olduğumuz ve hayatta olduğumuz anlamına gelir. Çünkü ağzımızın tat alması duygusu kaybolduğunda ya da bozulduğunda önce iştahsızlık başlar, yemeklerden hoşlanmama, yiyeceklerin tadını alamama sonucunda; yetersiz beslenme, enerji kaybı başlar, nihayetinde ölüm gerçekleşir. Yani ağzımızın tadı kalmazsa hayatta kalma imkânımız da kalmaz. Ağzımızın tadı aynı zamanda hayatımızın varlığı demektir.
Mecazi anlamda kullandığımız ağzın tadı ise, ailede, toplumda huzur ve barış içinde yaşamak anlamındadır. Buradaki ağız tadı sosyal bir varlık olarak gönlümüzün hoş olması anlamındadır. Kendimizde, ailemizde, dostlarımızda mutluluğumuzu bozacak bir durum olduğunda da “ağzımızın tadı kalmadı.” deriz.
Covid-19 a yakalandığımda tat alma duygum bozulmuştu. Su içiyorum bazen suya benzemeyen acımtırak bir tat alıyorum bazen şekerli bir sıvı içiyormuşum gibi geliyor. Bildiğimiz suyun tadı gitmiş, her içtiğinizde suya benzemeyen ne olduğu da anlaşılmayan ve keyif almadığınız bir tat alıyorsunuz. Yemekler bir anlam ifade etmiyor. Çünkü tat alma duygusu olmayınca otomatik olarak iştah ortadan kalkıyor. O zaman anlıyorsunuz “Allah ağzımızın tadını bozmasın.” Cümlesinin ne kadar hayati bir değer taşıdığını. Hayatın bir ağız tadıyla var olabileceğini.
Tedavi süreci sonunda tat alma duygum yerine gelmişti. Kana kana su içmenin ne kadar olağanüstü bir haz verdiğini hissettim. Suyun kendine has tadının ne kadar harika olduğunu düşündüm. Destek ürün altında mürdüm eriği vermişlerdi. Aman Allah'ım o nasıl bir muhteşem lezzet. İçindeki ekşimtırak sıvının hazzını bütün hücrelerimde hissediyorum. Gözlerime fer geliyor, içimde bir zindelik hissi var. Sonra bir gün yemeğin yanında elma veriyorlar. O sulu elmanın tadını sadece dilimle değil tüm vücudumla hissediyorum. Gerçekten bu elma cennetten çıkmış diyorum. Her yiyeceğin tadını lezzetini bakir bir şekilde yeniden alınca meğerse bu lezzetlerle cennette yaşıyormuşuz da farkında değilmişiz diyorum.
Günlük hayatın içinde yediğimiz yiyeceklerin tadına alışkanlık kazanıyoruz. Hedonist adaptasyon dediğimiz bir rutin içinde artık o hazları hissetmemeye başlıyoruz. İşte bu tadı kaybedip tekrar bulduğumuzda ne kadar büyük tat hazzına sahip olduğumuzu hissediyoruz. Ağzımızın tadı yeniden yerine geliyor. Hayat gerçek tadına kavuşuyor.
Hani çocukken “seni tuz kadar seviyorum” diye bir masal dinlerdik.
Padişah üç oğluna sorar. “Beni ne kadar seviyorsun?” Büyük oğlan, “Altın gümüş pırlanta kadar” der. Ortaca oğlan, “Seni bal, kaymak, börek kadar seviyorum.” Küçük oğlan ise “Seni tuz kadar seviyorum.” der.
Padişah küçük oğlana kızar, cellatları çağırır “Alın götürün, icabına bakın.” der.
Cellatlar küçük oğlana kıyamazlar onu uzak bir diyara bırakırlar. Sonra küçük oğlan orada devlet kuşunun başına konması sonucu kral olur. Kral olduktan sonra babasını davet eder, yemeklerde tuz koydurmaz. Padişah hiçbir tat almaz. “Bu yemeklerin hiç tadı tuzu yok” der. Genç kral kendisine yapılanı hatırlatır. Hayatta tuzun ve tadın ne kadar önemli olduğu dersini verir. Bu masalın anlamını ben de hastalık sürecinde anladım.
Sevgili dostlar. “Allah ağzımızın tadını bozmasın.” Her tat alışımız hayata dair bir enerji ve neşe kaynağıdır. Her tat alışımız bir şükür vesilesidir.
...
Arkadaşına Gönder
Yazdır
Yukarı
Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim