- 21:28 - BADER Olarak Etimesgut Belediye Başkanı Sayın Enver DEMİREL'in Misafiri Olduk
- 13:44 - 5.Olağan Genel Kurul Çağrısı
- 08:48 - İstişare ve Tanışma Programımızı Gerçekleştirdik
- 08:50 - Ankara Valiliğine Vasip ŞAHİN atandı.
- 16:11 - Kabakçı Konağı Ekim Ayı Söyleşisini Gerçekleştirdik.
- 08:44 - BADER Olarak Ziyaretlerimize Devam Ediyoruz.
- 09:42 - Acımız Büyük
- 23:38 - Hacı Bayram Veli Hazretlerinin Manevi Gölgesinde Bir Sosyal Bilimler Üniversitesi
- 23:13 - Zabıta Teşkilatı 192 Yaşında…
- 16:09 - ABD Menşeili Markalara İzin Yok
- 09:30 - 15 Temmuz Platformu Üyesi Olarak Basın Açıklamasına katıldık.
- 09:24 - 13. Çubuk Kültür ve Turşu Festivali İstişare Toplantısı
- 09:18 - Döviz ve Altınlarımız Bozduruyoruz
- 09:14 - TRT'ye Ziyaret
- 16:01 - Sincan Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda Basın Açıklaması Yapıldı
Vedat GÜNEŞ / Yazar





Allah Bizi Korur!
Nasıl anlatmalıyım, anlatabilmek için hangi dili kullanmalıyım. Çünkü, çünkü kelimelerin işe yaramadığı dönemler vardır ya, işte öyle bir dönemdeyiz. Dilimizin aynı olması yetmiyor çoğu zaman. Türkçe bilmemiz yetmiyor. Türkçe bilenlere Türkçe bir şeyler anlatsak da olmuyor. Ya biz anlatamıyoruz, ya karşımızdaki anlamıyor.
Mevlâna; “Deniz ne kadar büyük olursa olsun, kabınız kadar su alırsınız” diyor ya, ha bire kabımızı doldurmaya çalışıyoruz, kabımızın kirli olmasına bakmadan… Suyun temiz olması yetmiyor, kabımız kirli ise o temiz suyu da kirlettiğimizin farkında değiliz.
“Hani bin nasihat yerine bir musibet yeğdir” derler ya, inanmıyorum artık bu söze bugünden sonra. Bin musibet gözümüzün önünde yaşanırken; ne nasihata ihtiyaç duyuyoruz, ne musibeti görüyoruz. Onlarca, binlerce kişi acı içinde gözlerimizin önünde kıvranarak yok olurken, vurdumduymaz tavırlarımızla, acının bizi vurmasını bekliyor ve bile bile hedef oluyoruz.
Bize ezberletilen ne varsa hep onları tekrarlıyoruz. Oysa ezberlediklerimiz, yeni şeyler öğrenmemize engel oluyor. Aslında kendimize en büyük ihanet, sadece ezberlediklerimizle yetinmemiz değil mi?
Felâket yakınlaştıkça korkumuz artacakken, felâket yaklaştıkça gözümüzde yok olup gidiyor. Günahkâr bir ruhun yaşaması gerekenlere hazır bir şekilde yok olmak için hazırlığımız bile yok. Geride bırakacağımız yasın farkında olmadan koşuyoruz ölüme…
Gidecek bir yeri olmayan virüse kucaklarımızı açmış bekliyoruz. Hani insan sevdiğiyle ölüme koşar adım gider ya, işte öyle kucaklaşmayı bekliyoruz bizi yok edecek virüsle…
Oysa tarih boyunca yaşanmış olan musibetlere kulak tıkayanların yok olup gittiğini görmezden geliyoruz. Biliyoruz, ama bildiklerimizle amel edip sabır ilâcına tutunmuyoruz. Tedbir almadan “Allah bizi korur” deyip, avunup duruyoruz.
Hiç hastalanıp hastanede yattık mı? Bir düşünün. Hasta iken sadece duvar gördüğümüzü, duvarda film şeridi gibi geçen hayatımızın muhasebesini yaptık mı? Yaptık isek ne çabuk unuttuk? Keşke duvara bakıp hayatımızın bir muhasebesini yapabilecek kadar şanslı olsak… Unutmayın, dünyanın doyuramadığı gözümüzü, toprak doldurduğunda pişmanlıklarımız işe yaramayacak…
O hâlde, yaşanan binlerce musibet gözlerimiz önünden akıp giderken; maske, mesafe ve temizliğe önem verelim… Eğer kurallara uyarsak, yarınlar sabredenler için müjdelerle dolu…
Ne mutlu sabredip, yarın için heybesini dolduranlara…
Arkadaşına Gönder
Yazdır
Yukarı
Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim