Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    ALLAH ONLARDAN RAZI OLDU

    01 Mayıs 2017 Pazartesi 19:45

    Rasûlullah'ın Kâbe’yi ziyaret etme kararı bin dört yüz kadar müslümanın katılımıyla başladı. Amaçları savaş olmadığından yanlarına kılıçtan başka savaş malzemesi almadılar. Kurban etmek içinse yetmiş kadar deveyi yanlarında götürdüler. Mekkeli Müşriklerle o güne kadar bazen sıcak, sürekli ise soğuk savaş halinde bulunan müslümanların, bu yolculuğunu, geri dönülmez bir son olarak değerlendirenler, (bedeviler; Fetih 48/11-12), bu yolculuğa katılmamışlardı. Doğrusu güçlü bir imana ve korkusuz bir yüreğe sahip olmayanların bu yolculuğa katılmaları zor gözükmektedir.

    Rasûlullah (s.a.v) her zaman olduğu gibi tedbirli davranmaya çalışıyor ve yolculuğun başarılı olması için çaba harcıyordu. Aynı zamanda da Mekkeli Müşriklerin hareketlerini izlemek üzere kolluk kuvvetleri görevlendiriyordu.

    Daha önce de belirttiğimiz gibi bu ziyaretin pek çok hikmetli tarafı vardı. Bunlardan ilki, Yahudi-müşrik ittifakını parçalamak. İkincisi, Mekke yönetimine müslüman kimliği ile birlikte varlığını kabul ettirmek. Üçüncüsü, bütün Arabistan'ın hürmet ettiği Kâbe’ye en büyük hürmeti müslümanların gösterdiğini kanıtlayarak Mekkelilerin Kâbe’nin bu yönünü sömürmelerine engel olmak. Dördüncüsü, ziyaret gerçekleştirilemezse herkes saldırganı ve haksızı tanımış olacak. Beşincisi, bir barış olması halinde Mekkeli Müşriklerle meydana gelecek yumuşamanın müslümanların lehine sonuçlanacak olması şeklinde sıralanabilir. Ayrıca dikkati çeken ve ders almamız gereken başka bir şeyde şudur: Masum ve haklı taleplerle en güçlü düşmanı parçalar ve istediğinizi gerçekleştirebilirsiniz. Müslümanların umre ibadetine engel olma hareketi, katı yürekleri dahi yumuşatmış, düşmanı parçalamış, onları bir anlaşma yapmaya zorlamıştır. Tabi biz bu sonuçları olmuş ve sonucu ortaya çıkmış bir olaya bakarak çıkartıyoruz. Bu olayı planlayan, gerçekleştiren ve hikmetlerini en iyi bilen Allah Rasûlü'dür.

    Risalet görevini bihakkın tamamlayan bir elçinin bunu başarırken vahiy aldığını ve üstün kişiliğe sahip olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Şunu hele hiç unutmamalıyız. Rasûlullah (s.a.v.) vahiy aldığı halde hiçbir işini tedbirsiz ve rastgele yapmıyordu.  Plansız, programsız ve tedbirsiz hareket ettiği görülmüyordu. İstihbarat ve güvenlik için daima görevlendirmelerde bulunuyordu.

    Yol boyu telbiye getiren müslümanlar, Zü'l-Huleyfe'de namaz kıldılar ve umre için ihrama girdiler. Mekke'ye 80 km. mesafedeki Asfan'a vardıklarında, Rasûlullah'ın Kureyş hakkında haber toplamakla görevlendirdiği Bişr b. Süfyan Ka'bi: Kureyş'in müslümanları engellemek için toparlandıkları haberini getirdi. Halid b. Velid'in ise atlılarla Mekke'ye 64 km. olan Küra'el Gamim'de bulunduğu öğrenildi. Bunun anlamı açıktı. Kureyş müslümanları engellemek için harekete geçmiş, barışçı bir ziyaret savaşa dönüşmek üzeredir. Ashabını toplayan Rasûlullah son durumu istişare etti ve "Yazıklar olsun Kureyş'e... Harp onları yedi bitirdi. Ne olurdu benimle yenerlerse zaten Kureyş'in istediği olmuş olurdu. Allah'ın yardımıyla ben onları yenersem; istedikleri zaman topluca İslam olur, kurtulurlardı. Böyle davrandıklarına göre, çarpışacaklar demektir. Vallahi, Allah'ın beni yaymak için gönderdiği dini hâkim kılmak üzere başım gövdemden ayrılıncaya kadar savaşacağım" diyerek ekledi: "Ey müslümanlar, bizi Kâbe’yi ziyaretten men etmek isteyen şu müşriklerin ailelerine hücum etmeyi uygun bulur musunuz?"

    Hz. Ebu Bekir (r.a): "Sen Kâbe’yi ziyaret için yola çıktın. Ne kimseyi öldürmek ne de kimse ile harp etmek istemezsin. Şu halde Kâbe’ye doğru yürü. Her kim bizi Kâbe’yi ziyaretten men ederse onunla savaşırız." Bu teklif herkes tarafından benimsendi. Tedbiri ve istişareyi elden hiç bırakmayan Rasûlullah! "Bizi onların yolundan başka bir yolla götürecek kimse var mı?" diye sordu. Eslem'li Hamza b. Amr: "Ben götürürüm ya Rasûlullah" diyerek müslümanları dar ve taşlı yoldan vadiye indirdi.

    Haklılık, samimiyet ve kararlılık düşmanı bile parçalamakta, inananların önünü açmaktadır. Eğer davanızda haklı bir samimi iseniz en kritik zamanlarda, ummadığınız bir yardımı, hatta düşmanın yardımınız, bile almanızın söz konusu olduğunu göreceksiniz.

    Müslümanların hareketlerini izleyen Halid b. Velid son durumu Mekke'ye bildirdi. Kureyş'in kararı ise: "Asla Rasûlullah'ı Mekke'ye bırakmamak" şeklinde idi.

    Müslümanlar kör bir kuyu olan Hudeybiye'de konakladılar. Kuyu kazıldı su çıktı. Müslümanlar su ihtiyaçlarını karşıladılar. İçlerinde müslümanlara öteden beri sempati duyan, Mekke yakınlarında yaşayan Huzaa kabilesinden bir grup çıkageldi. Onlar da Kureyş'in savaş istediği haberini getirdiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), savaşmak niyetlerinin olmadığını, barış yapabileceklerini, fakat gerekirse ölümüne savaşabileceklerini söyledi. Huzaa grubunun reisi Kureyş'e giderek Rasûlullah'ın sözlerini iletti. Bu barış yapma teklifini Taifli Urve b. Mes'ud, Kureyş'in menfaatine uygun olduğunu söyleyerek müslümanlarla görüşmeye gitti. O da Rasûlullah'ın savaşmak niyetiyle değil, ziyaret amacıyla bu yolculuğu yaptığı kanaati ve müslümanların Rasûlullah'a nasıl bağlı olduğu tespitini yaparak geri döndü. Tespitlerini Kureyş'e bildirerek müslümanlarla bir savaşa girmemelerini bildirdi. Kureyş'in kendisini dinlemediğini gören Urve kendi adamlarıyla birlikte onlardan ayrıldı. Kureyş daha başlangıçta güç kaybetmeye başlamıştı. Kinaneli Ehabiş reisi Huleys b. Alkeme "bir de ben gideyim" diyerek müslümanların bulunduğu yere geldi. Onun geldiğini gören Rasûlullah: "Onun kabilesi Kâbe’ye gönderilen kurbanlık develere saygı gösteren bir kabiledir. Develeri ona gösterin, önüne sürün" dedi.  Sahabe develeri onun önüne sürerek telbiye getirdiler. Manzarayı gören Huleys: "Bunları Kâbe’yi ziyaretten niçin menetmeli?" dedi ve geri döndü. Müslümanların ziyaretten men edilmesine taraftar olmadığını söyledi. Müşrikler onun bir bedevi olduğunu, bir şey bilmediği hareketinde bulundular. O da: "Ey Kureyş, vallahi biz, Kâbe’yi ziyarete gelenleri engellemek için sizinle anlaşmış değiliz! Huleys'in canı kudreti elinde olana yemin ederim ki, Muhammed ile yapmak için geldiği umre arasına girilmeyecek. Yoksa Ehabiş'ten bir kişi bırakmamak üzere taraftarlarımı alıp götürürüm" dedi. Kureyş onun tehdidinden çekinerek, mühlet istedi. Bu Huleys'i de kaybettikleri anlamını taşıyordu.

    Haklılık, samimiyet ve kararlılık düşmanı bile parçalamakta, inananların önünü açmaktadır. Eğer davanızda haklı ve samimi iseniz en kritik zamanlarda, ummadığınız bir yardımı, hatta düşmanın yardımını, bile almanızın söz konusu olduğunu göreceksiniz. Önemli olan haklı olmanız, sabır ve sebat göstermenizdir. Bu durumda düşman ne kadar güçlü ve iyi konumda olursa olsun, kendi içinde parçalanacak ve yolunuz açılacaktır.

    Kureyş'in elçileri hep aynı tespitlerle geri dönüyordu. Rasûlullah (s.a.v.), Hiraş b. el-Huzai'yi elçi olarak gönderdi. Görevi sadece müslümanların niçin geldiklerini anlatmaktı. Kureyş, Hiraş'ı kötü karşıladı. Devesini kestikleri gibi, onu da öldüresiye dövdüler. Ehabişliler engel olmasa belki de öldüreceklerdi. Bu arada müslümanlar da saldırıya hazırlanan elli kişilik bir grubu ele geçirdiler. Bunlar bağışlanma dileyince Rasûlullah onları affetti. Rasûlullah bununla iyi niyetini bir kez daha göstermiş oldu. Kureyş'in anlaşma eğilimi bu olaydan sonra attı. Kur'an bunu şöyle haber veriyor: "Sizi onlara galip getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde onların elini sizden, sizi elinizde onlardan çeken O'dur. Allah yaptıklarınızı görendir." (el-Fetih 48/24)

    Rasûlullah bu gelişmeleri anında değerlendirdi. Kureyş'e yeni bir elçi daha gönderdi. Hz. Osman'ı hem Kureyş'i ikna, hem de Mekke'de bulunan müslümanları teselli etmek amacıyla Mekke'ye yolladı.

    Hz. Osman Kureyş'e niyetlerinin umre olduğunu belirterek ziyarete müsaade edilmesini istedi. Müşrikler "istiyorsan sen Kâbe’yi ziyaret et" dediklerinde Hz. Osman: "Rasûlullah tavaf etmedikçe, ben de etmem" dedi. Hz. Osman'ın "Rasûlullah'a bu denli bağlı oluşuna, bu özel izinden yararlanmayışına ve müslümanlara olan temasına kızan müşrikler onu gözetim altına aldılar, geri bırakmadılar. Hz. Osman'ın dönüşünün gecikmesi ve öldüğü söylentileri yeni bir kararın alınması gereğini ortaya koydu. İstemese de savaş kararı olmak zorunda olduğunu anlayan Rasûlullah "Anlaşılan bunlarla savaşmadan buradan ayrılamayacağız" diyerek ashabını biat almak için Hudeybiye'deki bir ağacın altına topladı. Teker teker biat almak istediğini bildirdi. İlk biat edecek olan Ebu Sinan'a sordu: "Ne diyerek biat edeceksin?" Bir sahabe olgunluğu ile: "Rasûlullah'ın gönlünde ne muradı varsa onun üzerine biat ediyorum" karşılığını verdi. Bütün sahabe de bu sözü beğenmiş ve tek tek gelip: "Ebu Sinan'ın biati gibi biat ediyorum" diyerek biat etmişlerdi. Rivayetler sadece Ced b. Kays'ın biat etmediğini söylemektedir. Rasûlullah en sonunda bir elini diğer elinin üzerine koyarak Hz. Osman adına kendi kendisine biat etti. Onun da Allah'ın "Biat'ur Rıdvan" dediği, ilahi hoşnutluğunu bildirdiği olaya dâhil olmasını sağladı. Cenab-ı Allah bu olayı Kur'an'da şöyle bildirmektedir: "Andolsun ki, Allah sana ağaç altında biat eden mü'minlerden razı olmuştur. (Allah) kalplerindeki şeyi (sadakati) bildi ve üzerlerine, sekinet (huzur ve güven) indirdi ve onları yakın bir fetih ve mükâfatlandırdı." (Fetih 48/18)

    Rasûlullah da bu biatı yapanların yeryüzünün en hayırlıları olduğunu söyledi.

    Biatı haber alan, zaten içlerinde de parçalanmış olan müşrikler, Hz. Osman'ı serbest bıraktıkları gibi bir de anlaşma yapması için Suheyl b. Amr'ı Rasûlullah'a gönderdiler. Suheyl Kureyş'in usta bir diplomatıydı. Görevi, ne olursa olsun müslümanların bu yılki ziyaretine engel olmaktı. Çünkü müslümanların ziyareti gerçekleştirmesini kendileri açısından zayıflık, sayıyorlardı. Anlaşma yapabilmelerinin en vazgeçilmez şartı olarak, müslümanların bu yıl ziyaretten vazgeçmelerini öne sürüyorlardı. Müzakereler uzadıkça uzadı, bir ara kesilir gibi oldu. Rasûlullah'ın toleranslı davranmasını kendince lehine çevirdiğini gören Suheyl, şartları ağırlaştırdıkça ağırlaştırmaya çalışıyordu. Anlaşma sanki tek taraflı bir hal almıştı. Buna rağmen gerçekleşmiş, Hz. Ali'nin anlaşma kâtibi olarak anlaşmayı kaleme alması istenmişti...

    Anlaşmanın yazılmasını, maddelerini ve müslümanların tepkilerini gelecek yazımızda ele alacağız. İnşallah.

     

    Bu yazı toplam 1216 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim