Durdu GÜNEŞ / Yazar

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Durdu GÜNEŞ / Yazar

    Bilginin Hangi Aşamasindayiz?

    09 Ocak 2017 Pazartesi 08:34

    Bilgili olmayı kutsarız, cehaleti lanetleriz. Oysa bilgi nedir? Hangi hallerde bilgi bizi karanlıktan aydınlığa çıkarır? Çok önemsediğimiz bilgi üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

    Bilgili olduğunu  düşündüğümüz kişiler her türlü kötülüğü yapabiliyorsa,  bilginin niteliğini ve aşamalarını öğrenmemiz gerekmez mi?

    Bazı kişilere bilgili, bazılarına kültürlü, bazılarına bilge diyoruz. Fark nereden geliyor ?

    Okumayı ve düşünmeyi seven biriyim. Eğitimde insanlara okuma ve öğrenme  aşkını vermeye ve bilginin hayatı anlamlı, kolay ve güzel kılacak bir  unsur olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

    Ben bilginin beş aşamayla tekemmül edeceğini, hayatımızın ancak bu şekilde anlamlı bir güzelliğe kavuşacağını düşünüyorum.

    1-Bilgili olmak düzeyi: Okuduğumuz, duyduğumuz ve gördüğümüz şeyleri hafızaya kaydederiz. Bu bilginin en ilkel aşamasıdır. Bu bilgileri konuşarak, yazarak başkalarına yansıtabiliriz. Buna ezber diyoruz. Bir çeşit papağanca bir öğreniştir. Bilgiler hafızamıza olduğu gibi girmiş, orada işlem görmemiş, emanet bilgilerdir.

    Bir fıkra bunu bize güzel anlatır.

    Biri diğerine bilmece sormuş: “Aç karnına kaç sandviç yiyebilirsin” Diğeri üç demiş. Soruyu soran “bilemedin”  demiş. “Ancak bir tane yiyebilirsin. Çünkü ilk sandvici yedikten sonra artık aç sayılmazsın.”

    Bu bilmece adamın  çok hoşuna gitmiş. Akşam eve geldiğinde karısına sormuş.” Aç karnına kaç sandviç yiyebilirsin? Kadın, “ beş” demiş. Adam düşünmüş düşünmüş, sonra,  “Eğer üç deseydin o kadar o kadar güzel bir cevabım vardı ki!”

    Okuduklarını hafızaya almış, ezberlemiş ve onları konuşmalarına yansıtanlara bilgili diyoruz. Bu tür kişilere ayaklı kütüphane de denir.  

    Bilgi edinirken şu hususlara dikkat etmek gerekir:

    1. Bilgi doğru kaynaktan mı alınmıştır? Geçmişte alimlerin biyoğrafilari verilirken onun hangi hocalardan ders aldığı belirtilirdi. Çünkü kişilerin verdikleri bilgiler de o kişinin kişilik özellikleri yansır. Çoğu düşünür, bilim adamı dediğimiz kişiler öznel gerçekliğini  nesnel gerçeklişmiş gibi sunarlar. Örneğin Sokrates’in mutlu bir evliliği yoktur. Onun için evlilik müessesesiyle ilgili soğuk sözler söylemiştir.  Eğer kişiler güvenilir değilse,  bilgilerini ihtiyatla değerlendirmek gerekir.
    2. Bilgiyi edindikten sonra onu muhakememizle, zekamızla değerlendirmemiz gerekir. Şemseddin Sami ; “Bir tüccar yahut sarraf aldığı akçeyi birçok bakımdan yere vurup sesini dinlemeden, elhasıl birçok vakit muayene etmeden kabul etmediği halde, insan işittiği bir fikir yahut havadisin hak ve butlanını (geçersizlik, yanlışlık) ve sıhhat ve kizbini (yalan) anlamak için asla ita’abı-zihin (zihin yorma) etmez. Para çekmecesi efkâr mahfazasından kıymetli midir?” demiştir. Doğruluğunu test etmeden aldığımız bilgiler bizim hayatımızı altını üstüne getirebilir.
    3. Bilgi faydalı bir bilgi midir? Hayatımız kısa, zaman değerlidir. İşimize hiç yaramayacak bilgileri edinmenin anlamı yoktur. Örneğin bir hukukçu solucanların sonbahar sendromunu bilse ne olur,  bilmese ne olur?  Peygamberimiz, “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” demiştir.

    2-Bilinç düzeyi: Bir bilgiyi hafızamıza alırız, belki muhakememizi de katarak o bilginin doğruluğunu da kabul edebiliriz. Ama yüreğimizi katarak içselleştirmezsek, bilinç düzeyine ulaşamayız. Örneğin adaletli olmayı, erdemli olmayı biliyoruz. Mantıklı da buluyoruz. Ancak bunların hayatta karşılığının olmadığını düşünerek bu kavramlara inanmıyorsak  içselleştirmiş olmayız. Hafıza ve mantıkta var, ancak yürekte yok, içselleşmemiş demektir.  Bilincine erişmediğimiz bilgiler iç dünyamızda yer kaplar ama hayatımızı olumlu  yönde etkilemez..

    T.E.  Lawrense(1888-1935) Arabistan’da görev yapmış, müslüman kılığına girmiş, müslümanları kandırmak için islami bilgileri öğrenmiş bir ingiliz ajanıdır. Aynı zamanda  İngiliz Yüksek Şövalye Nişanı sahibidir. İngiltere’de soruyorlar. “Bu kadar islami bilgiyi öğrendiğin halde nasıl müslüman olmadın?” Lawrens , “Ben öğrendiklerime yüreğimi katmadım” diyor.

    3-İrade düzeyi: Bir bilgiyi hafızamıza kaydederiz, mantığına inanırız, yüreğimizi de  katabiliriz. Ancak uygulamayabiliriz. Doğruyu bilmek doğruyu yapmanın garantisini oluşturmaz. Çünkü yapmak ,bilmekten daha zordur.

    Adaletin, erdemin doğruluğuna inanıyoruz ama hayatımızda uygulamıyorsak bu bilgilerin  bir anlamı yoktur.  Kurani bir ifadeyle  insan “kitap yüklü merkep”e döner. Doğru bildiklerimiz hayatımızı iyi bir duruma dönüştürmüyorsa zihnimizde bir yük olarak kalır.

    Bizim kültürümüzde ilmiyle amel etmek esastır. Teori başka, pratik başka diye ilim ve uygulamayı birbirinden ayırmak batı kültürünün ürünüdür.

    Peygamberimiz, “İnsanlar helâk oldu, ancak alimler kurtuldu. Alimler de helâk oldu ancak, ilmiyle amel edenler kurtuldu. İlmiyle amel edenler de helâk oldu, ancak ihlâs sahibi olanlar kurtuldu. İhlâs sahibi olanlar da büyük bir tehlike içindedirler.” diyerek halis bir kalple bildiğimiz doğru şeyleri hayata uygulamamız gerektiğini ikaz etmiştir.

    4-Üretkenlik düzeyi: Başkalarından aldığımız bilgileri sadece uygulamak yeterli değildir. Bilgiden bilgi üretmemiz, dünyaya artı değer sağlamamız gerekir. Başkaları bu bilgileri üretmiş onlardan biz alıyoruz. Biz de bu bilgilerden yeni bilgi üreteceğiz ki gelişme olsun. Bizden sonra ki nesil bizim ürettiklerimizden istifade etsin.

    Bizim ülkemizde bilgi üretimi öğretilmemekte, teşvik de  edilmemektedir. Bilgi çağında biz hep geride kalmaktayız. Bizde, “Eski köye yeni adet getirme” “icat çıkarma” “Biz büyüklerimizden böyle gördük” gibi sözlerle mevcut bilgi ve düzenin devam etmesi sağlanmaktadır.

    Gelişmiş medeniyetlerle yarışmak istiyorsak, bilgiden bilgi üretmemiz gerekiyor. Taklit ve takip ederek değil, kendi özgünlüğümüz üzerinde bilgi üreterek gelişmiş medeniyetlerle rekabet edebiliriz.

    5-Erdem düzeyi: Bilgiyi edindik, uyguladık, ürettik. İlaveten  bir de onu çevremize yaymamız gerekir. Bir ışık gibi onun etrafa yayılması önemlidir. Başka türlü dünyamız cehalet karanlığından nasıl kurtulacak?

     Karnı aç olanlara acırız, ekmek veririz de beyni aç olanlara ise hiç  acımayız. Oysa karnı aç olanlara ekmek vermekle onun biyolojik varlığının devamını sağlarız. Onun beynine yapacağımız yardım ise onun insanlığının gelişmesini sağlayacaktır.

    Bir sohbette bir arkadaş yazdıklarımın kitap haline gelmesini istemişti. Ben “kitapların satılmadığını hatta elimde kaldığını” söyledim. Bana “yazdıklarını kitap haline getir masraflarını ben çekeyim. İnsanlara hediye edelim. Ben zekatımı bu şekilde ödemek isterim. Bize sadece biyolojik varlığını sürdüren insanlar değil, beyni gelişmiş, insanlığa faydalı insanlar gerekir. Bu anlamda kitaba verilen para insanlık için daha hayırlıdır” demişti

    Osmanlı döneminde sadaka taşları olurmuş. Yardım etmek isteyenler sadaka taşına parayı bırakır, ihtiyacı olanlar, oradan alırlarmış. Yardım eden kişi kimseyi minnet altına sokmadan, kimseyi rencide etmeden yaparmış yardımını.

    Eskiden bir takım şairler, yazarlar da yazdıkları şiir ve yazılara “Laedri” imzasını koyarmış. Hem benlik duygusuna kapılmamak hem de orta malı gibi herkes istifade etsin diye yazıların şiirlerin altına “Laedri” yazarlarmış. Laedri Arapça’da bilinmeyen anlamındadır. Sadaka taşına kimin koyduğu belli olmayan para yardımı gibi insanların faydalanacağı şiir ve yazılara da “Laedri” diyerek herkesin faydasına sunarlarmış.

    Ben de yazdığım yazılara çoğu zaman isim bile koymuyorum. “Laedri” felsefesi bana anlamlı geliyor. Bana yazılarımın bir çok internet sitesinde hatta başka isimlerle yer aldığını söylüyorlar. “Olsun” diyorum. “Ben bunun ticaretini yapmıyorum. Şöhret peşinde de değilim. Doğru ve güzel bulduğum düşüncelerim yayılsın bundan daha  güzel duygu olur mu?”

    Biz bilginin ilk aşamasında kaldığımız için bazen söylediğimize kendimiz de inanmıyoruz. Bazen ise sözümüz başka davranışımız başka oluyor. Üretken aşamaya geçemediğimiz için yerimizde sayıyoruz, ilerleyemiyoruz. Bilginin erdemini idrak edemediğimiz için bilgiyi bir ışık gibi yayamıyoruz.

    Eğer bilgiyi bu beş aşamada tekemmül ettirirsek hem güzel bir dünya kuracağız, hem de medeniyette başa güreşeceğiz.

    Durdu GÜNEŞ

    Bu yazı toplam 1483 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim