Zehra Ali YILMAZ

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Zehra Ali YILMAZ

    Haydi, Kalkın Bugün Bayram

    12 Mayıs 2021 Çarşamba 00:44

    Siz belki hatırlamazsınız, küçücük bir tohumdunuz toprakla buluştuğunuzda. Sizi misafir edeceğini işitince katmer katmer açılmıştı toprağın bağrı.

    Toprak ne kadar sakinse siz bir o kadar sabırsızdınız. O ne kadar dinginse siz bir o kadar heyecanlıydınız. Sizi en güzel şekilde ağırlayabilmek için kulağınıza aylarca türküler yakıp, ninniler fısıldadıysa da sizin aklınız hep ötelerde, türkülerini dinlediğiniz insanların hikâyelerindeydi.

    Nihayet bir vakit sonra masmavi bulutları ve sapsarı güneşi selamlama vaktiniz gelmişti, büyüyüp serpildiniz.    Güneş yanığı alınlarından damla damla ter dökülen, elleri toprak kokulu çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek onlarca insanın gülen yüzlerine bembeyaz bulut ferahlığı doldururken türkülerle hasat olundunuz.

    ‘Bu muydu, buraya kadar mıydı varlığımın anlamı ve gereği?’ dediniz. Sorguladınız hayatınızı, sesinizi biraz da yükselterek. Fakat çok geçmeden çırçır fabrikasındaki makinelerin sesi sizin sesinizi bastırdı.  Demir parmaklıklar arasındaki testerenin dişleri bedeninize her dokunduğunda çiğitinizle bir daha bir araya gelmemecesine ayrıldınız. Siz böyle tel tel ayrılırken makinenin başındaki işçiler ‘Çiğliği kolayca gidiyor ne güzel, şu makineler işimizi ne kadar çok kolaylaştırdı.’ diyerek keyifleniyordu. Hüzünlü olsanız da içinizde tuhaf bir vuslat merakı ve heyecanı vardı. Aylarca toprakta dinlediğiniz hikâyelerin insanlarıyla tanışmak istiyor, onların dünyasına girmek için can atıyordunuz.

    İsteğiniz oluyor, çok tutmuyorlar sizi, çırçır fabrikasından doğruca iplik fabrikasına gidiyorsunuz. Orada da kulakları sağır edercesine şiddetli bir gürültünün içerisinde değil işçilerin sesini, kendi sesinizi işitecek durumda değilsiniz; fakat o esnada daha başka bir şey oluyor. Devasa iplik makinalarının arasında incecik bir genç kızın kederli gözlerinde kendinizi görüyorsunuz ilk defa. Nasırlı parmaklarının arasında uzun uzun bakıyor size. Sonra derinden bir ‘aah’ çekiyor. Ciğerindeki hava yüzünüzü yalayıp geçiyor. O nefeste kokan hastane kokusunu, kardeşlerine ve verem hastası babasına bakmak zorunda olduğu için okulunu yarıda bıraktığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiniz genç kızın derdine derman olmak istiyorsunuz. Hafızanızı zorlayıp yarasına merhem olacak doğru cümleleri ararken kendinizi iplik makarasının ağzında buluyorsunuz. Vedalaşma fırsatınız mı olmadı yoksa vedalaşmalara tâlimli fabrika işçisi kız, hüzünlü ayrılıklara dayanacak gücü bulamayıp bir çırpıda bıraktı mı sizi, ayrımına varamıyorsunuz. Kızın gözlerindeki keder içinizi öyle bir parçalıyor, aklınızı öyle bir kuvvetle başınızdan alıyor ki sonra ne oldu, ne yaşadınız hiç hatırlamasanız da ‘ne olduğunuzu’ gördüğünüzde toprağın bilge sözleri kulağınıza bir kez daha doluyor ve ne yapmak istediğinizi çok iyi biliyorsunuz.

    Şânı dillere destan, göklerde nazlı nazlı dalgalanan bayrak olmak istiyorsunuz, gönüllere güven dolduran.

    Şehit annesinin gözyaşını sildiği tülbent olmak istiyorsunuz, evladıyla çok daha güzel bir yerde buluşacaklarına inandıran.

    Bir hastanın yarasına pansuman olmak istiyorsunuz, kalbine iyileşeceğine dair inanç aşılayan.

    Bir sevdalının avuçlarında yârinin iki tel saçının muhafazası gül kokulu mendil olmak istiyorsunuz, tez vakitte kavuşacaklarını fısıldayan.

    Bir bebeğe kundak olmak istiyorsunuz, mışıl mışıl uykulara dalarken kulağına ninniler okuyan.

    Çocukları gece boyu sarıp ısıtan, tan yeri ağarıncaya dek masallar anlatan, hikâyeler aktaran yorgan olmak istiyorsunuz, ve dağların ardından portakal kızılı güneş tüm sıcaklığı ile gülümserken ‘Haydi kalkın çocuklar, bugün bayram…’ diyorsunuz.

    Zehra Âli Yılmaz

    Bu yazı toplam 2359 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim