Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    HER ZORLUKTAN SONRA BİR KOLAYLIK VARDIR

    10 Kasım 2017 Cuma 13:42

    Hz. Muhammed (sav), hem bir insan hem de vahiy alan bir peygamberdi. O başına gelen zorlukları ve sorunları, Allah'ın kendisine bildirdiklerini göz önünde tutarak halletmiştir. O'na ilk vahiy gelince kendisine yüklenen vazifenin bütün ağırlığını göğsünde, sırtında ve dizlerinde hissetmiştir. Allah da Rasûlü'nün görevinin yerine getirebilmesinin yollarını göstermiştir. İlk önce karşı karşıya kaldığı olağanüstü duruma alıştırılmış, göğsünün daralması ferahlığa dönüştürülmüş, ağır görünen yükü sırtından alınarak rahatlatılmış, şanı yüceltilmiş, bundan sonraki zorlukların nasıl kolaylığa dönüşeceği ve nasıl davranışlar göstermesi gerektiği izah edilmiştir: "Biz senin göğsünü açmadık mı? Senden yükünü indirmedik mi? O senin sırtını ezen yükü. Senin şanını yüceltmedik mi? Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, zorlukla beraber bir kolaylık var. O halde boş kaldın mı, yine kalk yorul. Ancak Rabbine yönel." (94; 1-8)

    Mekke'de inen İnşirah süresinden anlaşılması gerekeni Rasûlullah hayatında bize göstermiştir. O, başına gelenlerden dolayı ümitsizliğe düşerek kalbinde darlık meydana getirmemiş, kedisine yüklenen yükün ağırlığı altında ezilip pes etmemiş, bu yüzden şanı hem dünyada hem de ahirette yüce olmuştur. Zorluklara karşı direnmenin, sonunda mutlaka bir kolaylığa yol açacağı "Allah, bir güçlüğün arkasından bir kolaylık yaratacaktır." (65; 7) ayetiyle de pekiştirildiğinden Rasûlullah'ı hiçbir güçlük yıldıramamıştır. Zorlukları aştığında rehavete kapılmamış yeni zorluklara talip olmuştur. Bütün bunları, Rabbine olan sevgi ve rağbeti sağlamıştır.

    Rasûlullah, hem başına gelen acı ve sıkıntılarda hem de görevi icabı atması gereken zorlu adımlarda hep bu düsturları hatırlayarak ve uygulayarak hayatını sürdürmüştür. En yakınlarını kaybettiğinde gösterdiği metanet ve sabır, O'nun göğsünün genişliği ile izah edilmelidir. Yine Rasûlullah'ın zorlu Mekke ve Taif seferlerinden sonra yaz sıcağında, hasat mevsiminde o günkü dünyanın süper gücü Bizans İmparatorluğu'na karşı sefer düzenlemesi, O'nun zorluktan sonra diğer zorluğa talip olması Rabbine olan rağbeti ve sevgisindendir.

    Rasûlullah, çocuklarının ve yakınlarının ölümünü, eşleriyle aralarında çıkan bir takım problemleri, vazifesini yapmasına engel görmeyerek olanca gayretiyle çalışmalarına devam etti. Mekke'nin fethi ve Mekkelilerin Müslüman olmalarından sonra kamu işleri daha da arttı. Medine'ye gelen heyetlerle görüşmeler, Arabistan Yarımadası'nın neredeyse tamamına yayılan egemenliğin korunması yönünde alınacak tedbirler, kamu işlerini ve harcamaları arttırıyordu. Bu yüzden Müslümanlardan zekât, Ehli Kitap'tan cizye ve cahiliyede ısrar edenlerden haraç alınmalıydı. Zekât toplama işi organize edildi. Zekât toplama görevi verilenler yollara çıkarıldı. Kabilelerin çoğu zekâtlarını hoşnutlukla verdiler. Temimoğullarının bir kolu ile Mustalikoğlulları dışında sorun çıkaran kabile olmadı.

    Temimoğullarının bir kolu olan Anberoğulları kendilerinden zekât isteyen memurları topraklarından uzaklaştırdılar. Rasûlullah, bu harekete anında cevap vererek Uyeyne b. Hısn'ı elli süvariyle birlikte onların üzerine gönderdi. Süvarilerin ani baskını ile bozguna uğradılar. Müslümanlar elliye yakın esirle Medine'ye döndüler. Temimoğullarından, bir başka kabile daha önce Müslüman olmuş, Mekke ve Huneyn seferinde bulunmuştu. Fakat cahiliye üzerinde olanları da vardı. Bunlardan bir heyet akrabaları Anberoğullarının esirlerini kurtarmak için Medine'ye geldiler. Rasûlullah'ın odasının arka duvarından yanımıza gel diye bağırdılar. Bu şekilde bağırma Rasûlullah'ı üzdü. Bunun üzerine incelik ve güzellik dersini Allah Hucurat süresinde verdi: "(Rasûlü’m !) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir" (49;4-5). O her şeye rağmen gelen heyetin derdini dinledi. Onların övünmelerine katlandı. Hatip ve şairlerine Müslüman hatip ve şairlerinin karşılık vermesini istedi. Bütün olanlar şunu gösterdi ki Müslümanlar gelen heyetten her bakımdan üstündü. Onlar da bunu kabul etti. Müslüman olmayanları da Müslüman oldular. Rasûlullah da esirleri onlara geri verdi.

    Rasûlullah, İslam davetinin yalnızca Araplarla sınır olmadığının iyice anlaşılması ve Müslümanların gücünün herkes tarafından bilinmesi ve kabullenilmesi için çok zor bir işe daha girişiyordu. Kurak bir yazdan sonra, yazdan daha sıcak olan bir sonbaharda (Recep/14 Ekim 630) ve hasat mevsiminde, o günün süper gücü Sasani İmparatorluğunu yenilgiye uğratarak Suriye'yi egemenliği altına alan Bizans İmparatorluğu ve müttefiklerine karşı sefer düzenliyordu. Siyer kitaplarında bu seferin nedeni olarak bazı tüccarların, "Rum (Bizans) ordusunun Belka yöresinde saldırı için toplandığı, Lahm, Cuzam ve Gassan gibi Hıristiyan-Arap kabilelerinin de onlara katıldığını" söylemeleri gösterilmektedir.

    Zorluklarından dolayı "Zorluk Seferi, Zorluk Ordusu" gibi isimler verilen Tebük seferi, aynı zamanda, Rasûlullah'ın son seferidir. Bu gibi özellikler Tebük seferinin önemini ve sebebini farklı kılabilir. Çünkü ömrünün sonuna yaklaşmış olan Allah Rasûlü, bu seferle savaş olmamasına rağmen Müslümanların zorluklara katlanma, dayanma, İslam ve imanda sebatlarını görme imkânı bulmuştur. Müslümanlar zor zamanlarda zor işlerin üstesinden gelebilme kabiliyetini ortaya koyarak, Allah Rasûlü'nün görevini hakkıyla tamamladığının ipuçlarını vermişlerdir. Samimi olanların samimiyeti, münafık olanların nifakının ortaya çıkmasıyla görülmüştür ki İslam ve iman artık yeryüzünden kaldırılamayacak duruma gelmiştir.

    Sebep her ne olursa olsun Tebük seferinde alınması gereken önemli dersler vardır. Rasûlullah bundan önceki seferinde hedefini belli etmemesine rağmen, bu seferin hedefini ve gidilecek yeri açıkladı. Çünkü yol uzak, hava sıcak ve düşman güçlüydü. Müslümanlar buna göre hazırlıklarını tam ve eksiksiz yapmalıydı.

    Bütün olumsuz şartlara rağmen verilen karar Rasûlullah tarafından uygulanmaya kondu. Bu değişik kesimlerde değişik tepki ve davranışlara neden oldu. Allah, bu değişik tutumları ve tutumlara göre herkesi nasıl bir akıbetin beklediğini Tevbe suresinde anlatarak bu seferden çıkarılacak derslerde bizlere yardımcı olmaktadır. Allah zorluk anlarında Müslümanların neyi hatırdan çıkarmamaları gerektiğini "Ey iman edenler! Size ne oluyor da: "Allah yolunda cihada çıkın" denildiğinde, bazılarınız ağırdan alarak bulunduğunuz yerden kımıldamak istemiyorsunuz? Yok, siz ahireti bırakıp, sadece dünya hayatına mı razı oldunuz? Hâlbuki dünya hayatının geçici zevki ahiret saadeti yanında pek az ve değersizdir." (9; 38) buyurarak hatırlattı. Müslümanlara şartların ağırlığından dolayı yılmamaları gerektiğini burada açıkça söylendikten sonra: "Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavim getirir ve siz ona zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın her şeye gücü yeter." (9; 39) buyrularak geçici menfaatin bir gün mutlaka ortadan kalkacağı ve bu menfaati korumanın imkânsız olacağını bildirmektedir. Uğrunda cihadı terk veya ihmal ettiğimiz şeyler bir gün bizi mutlaka terk edecekken Allah yolunda uğraştığımız şeyler bizimle kalacaktır. Allah yolunda gevşeklik ve tembellik göstermemiz ne Allah'a ne İslam'a zarar vermez. Olan bize olur, din Allah'ın dinidir. O bizi yok eder bizim yerimizi alacak başka insanlarla dinini aziz kılar. Nasıl Mekkeliler Rasûlullah'ı yurdundan çıkarmışken Allah Medinelilerle O'nu güçlendirip Mekke'yi fethettirmişse, başkalarına imanı nasip ederek O'na yine yardım edebilir: "Eğer siz O'na yardım etmezseniz, Allah O'na yine yardım eder. Hani o kâfirler, O'nu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına "Üzülme, çünkü Allah bizimledir" diyordu. Allah O'nun kalbine sekinet ve kuvvet indirmişti ve O'nu görmediğiniz orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın kelimesidir ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir." (9; 40). Hicret esnasında saklandıkları mağaranın kapısına kadar gelen müşriklerin elinden Allah'ın yardımıyla kurtulan Rasûlullah'ın o gün dünyanın süper güçlerine karşı koyacak konuma getiren Allah, O'nu her zaman koruyacaktır. Allah'ın ve Rasûlü'nün bize değil, bizim onlara ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır. "Ey mü'minler! İster hafif teçhizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin. Eğer bilirseniz böylesi sizin için daha hayırlıdır." (9; 41) buyruğu ile mü'minler için iyiliğin ve hayrın nede olduğu açıkça bildirilmektedir.

    Allah Mü'minleri bu şekilde tatlı-sert uyardıktan sonra mü'minlerin bu zorlu olay karşısında nasıl davrandıklarını ise "Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihat etmeyi görev bildiklerinden zaten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir " (9; 44) buyurarak belirtmiştir.  Gerçekten samimi Müslümanlar canları ve mallarıyla bu zorlu imtihanı başarıyla vermişlerdir. Sefer ilan edildiğinde münafıkların olumsuz propagandalarına ve gerçekten olumsuz bir takım şartlara aldırmaksızın canlarıyla ve mallarıyla sefere katılmışlardır. Allah da onlara yardım etmiş, savaşmaksızın üstünlük kazandırmış ve birçok düşmanı Allah'ın hükmüne boyun eğdirmiştir. Onlar bu seferde çektikleri zorluğa karşı kolaylık elde etmişlerdir. Hatta biri dünyada diğeri ahirette iki kolaylık.

     

    Bu yazı toplam 1683 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim