- 21:28 - BADER Olarak Etimesgut Belediye Başkanı Sayın Enver DEMİREL'in Misafiri Olduk
- 13:44 - 5.Olağan Genel Kurul Çağrısı
- 08:48 - İstişare ve Tanışma Programımızı Gerçekleştirdik
- 08:50 - Ankara Valiliğine Vasip ŞAHİN atandı.
- 16:11 - Kabakçı Konağı Ekim Ayı Söyleşisini Gerçekleştirdik.
- 08:44 - BADER Olarak Ziyaretlerimize Devam Ediyoruz.
- 09:42 - Acımız Büyük
- 23:38 - Hacı Bayram Veli Hazretlerinin Manevi Gölgesinde Bir Sosyal Bilimler Üniversitesi
- 23:13 - Zabıta Teşkilatı 192 Yaşında…
- 16:09 - ABD Menşeili Markalara İzin Yok
- 09:30 - 15 Temmuz Platformu Üyesi Olarak Basın Açıklamasına katıldık.
- 09:24 - 13. Çubuk Kültür ve Turşu Festivali İstişare Toplantısı
- 09:18 - Döviz ve Altınlarımız Bozduruyoruz
- 09:14 - TRT'ye Ziyaret
- 16:01 - Sincan Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda Basın Açıklaması Yapıldı
Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar





İBADET
‘A-Be-De’ fiilinin mastarı olan ibadet kelimesi: İtaat etmek, boyun eğmek, tevazu, göstermek, bağlanmak, kulluk yapmak, tapınmak vb. anlamlarına gelir. Abd kökü ise: ‘Hürün karşıtı köle, boyun eğip itaat eden, kulluk eden, bir şeye bağlanıp ondan ayrılmayan demektir. Kavramsal anlamı: İnsanın Allah’a saygı, sevgi ve itaat göstermesi; O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle sergilediği tutum, davranış, duyuş, düşünüş ve sözlerdir.
Bir başka deyişle: Üstünlüğü ve yüceliği kabul edilene baş eğip itaat ederek, kendi hürriyetinden vazgeçerek, ona isyanı terk ederek tam bir bağlılık göstermektir.’ Bu yüzden çok ibadet edene âbid, ibadet edilene de ma’bud denir. İnsanın, hayatını daima Allah’a karşı saygı ve itaat ile geçirmesine ubudiyyet denmektedir. İbadet saygının en ileri derecesini ifade eden ve sevgi duygusunun tezahürü olan imandan kaynaklı tüm salih amellerdir. Kısaca söylemek gerekirse Allah için yaşanan hayattır.
Kâinattaki bütün varlıklar Allah’ın yasalarına boyun eğmekle ibadette kusursuzdurlar. Ancak sınırlı ve sorumlu bir irade ve de akıl sahibi insanın, hür iradesiyle yapması istenen cezaya konu olan ibadeti gönüllü bir boyun eğiştir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, O’nun rızasını kazanmak için yapılan her türlü davranış ibadettir. Bu insanın ruhen, bedenen bilinçli bir şekilde Allah için yapmış olduğu davranış olmalıdır.
İnsan için en büyük makam kulluktur. Şehadet kelimesinin ikinci kısmında Rasûlullah için önce Allah’ın kulu sonra elçisi şeklindeki ifade bunun en önemli göstergesidir. Yine Rasûlullah’ın gelmiş geçmiş günahlarının bağışlandığını ifade ederek O’ nun çok ibadet etmesini hayretle karşılayan bir sahabeye: ‘Ben şükreden bir kul olmayayım mı?’ diyen Rasûlullah ibadetin ve Allah’a gönülden bağlanmanın insan için değerini ortaya koymuştur. Allah’a ibadet eden bu bağlılığı sebebiyle şereflenir, bağını kuvvetlendirir, makamını yükseltir.
Allah’ın yardımını alabilmenin tek yolunun O’na ibadet etmek olduğunu, fatiha süresinde ifade edilen ‘ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.’ ayeti çok veciz bir şekilde belirtmektedir. Allah’a ibadet etmeden O’nun yardımını almayı ve kurtuluşa ermeyi ummak boş bir beklenti olsa gerektir.
İbadetin özü iman ve kalpten geçen niyettir. İmanı ve niyeti İslam olmayan davranışlar ibadet değildir. Açığa çıkmamış iyi niyet ve imanın değeri yoktur. İslam fıkhında imanın gerçekleşmesi için kalp ile tasdikten sonra dil ile ikrarın olması gerekir. Kısaca imansız ibadet geçersiz, ibadetsiz iman yok olucudur.
Kur’an‘da en çok kullanılan kavramlardan biri de ibadettir. İsim, fiil ve mastar şeklinde 256 defa geçen kavram Allah’a ve Allah’tan başkalarına ibadeti ifade etmek için kullanılmıştır. Kur’an’da ibadetin yalnızca Allah’a yapılması emredilirken, O’ndan başkalarına ibadet şiddetle yasaklanmıştır. Kelime-i Tevhitle Allah’tan başka ilâh yoktur diyen mü’min günlük yaşantısında da bu kelimenin anlamını ifade eden düşünce, tutum ve davranışları sergilemelidir. O’nu dilde bırakmamalıdır. İbadetin yalnızca Allah’a yapılmasının anlamı, O’nun emirlerini ve razı olduğu davranışları yerine getirmek hususunda O’ndan başka otoriteye veya güce bağlanmamaktır. Allah’tan başka ilâh tanımamak demek, kulluğu Allah’a yapmak demektir. Bu hayatta ya Allah’ın kuluyuzdur ya da bir başka şeyin. Allah’ın hoşnutluğuna sebep olan davranışlar hususunda tembellik göstermek, gazabını çeken hususlarda cüretkâr ve özgürlük ilan etmek Allah’a kullukla bağdaşmaz. Bugün Allah’a karşı hür davranan O’na kulluğa razı olmayanlar, tağuta, heva ve hevese, dünya menfaatlerine kulluk yapmaktadırlar. Bugünün insanı müşrikliği sadece timsali putlara tapmak olduğunu sanıyor. Hâlbuki Kur’an, ibadet eğer Allah’a yapılmazsa ‘tağuta, heva ve hevese, din adamlarına, şeytana ve cinlere hâsılı Allah dışında birşeye ibadet edilmiş olacağını belirtmiştir. Tevhidin özü olarak ‘yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. ‘ ifadesinin yine tevhidin bir eylemi olan namazın her rekâtında söylenmesinin anlamı bu olsa gerektir. Bu yüzden tevhit hayatı kuşatan bir ibadeti gerektirir. Bu ibadet sevgi, bağlılık ve saygının son mertebesinde ortaya çıkan her davranıştır. Hayatın özü ve amacıdır.
Kur’an’da ibadet kavramına netlik kazandıran bazı ayetler:
Allah insanları yalnızca kendisine ibadet etmeleri için yaratmıştır(51/56,1/5). Kendine ortak koşulmasını kesin ifadelerle yasaklamıştır(4/36). İnsana ne zararı ne de yararı bulunmayan şeylere tapmak faydasızdır(5/76). Mesih’in, rahiplerin, hahamların Rab edinilmemesi gerekir(9/31). İnsanların bazıları Allah’a sadece bir yönden ibadet ederler. Yani kendisine iyilik geldiği sürece buna devam eder, başına bir kötülük gelince dinden döner(29/56). Tağuta kulluk yapmayanlar kurtulmuştur(39/17). Büyük günün azabından korkanlar Allah’a ibadet etmelidirler(46/21). Allah’tan başkasına tapanlar ve taptıkları ancak cehenneme odun olacaklardır(21/93). Bütün peygamberler Allah’a kulluk yapılmasını tebliğ etmişlerdir(21/25). Bir müslüman Allah’tan başkasına kulluk yapmaz(109/1-6). ’Ben dinimi yalnızca Allah’a halis kılarak O’na ibadet ederim’ der(39/14). Ölünceye kadar. Rabbine ibadet eder(15/99).
Kur’an, Allah-insan ilişkisini Rabb (sahip, efendi, mürebbi) ve abd (kul, köle) kelimeleriyle ifade ederek, Allah’ın otoritesinin büyüklüğünün tanınması, nimetlerine karşı insanın O’na boyun eğmesi ve bütün ahlâki buyruklarını yerine getirmede titizlik göstermesini istemektedir.
İbadet, hayatın tümünde Allah’a bedenen ve kalben yönelip teslimiyet göstermektir. Fakat Allah bu teslimiyeti bazı emirlerle düzenli ve görünür (ritüel) hale getirmiştir. Bu ritüeller Allah’a karşı manevi ve ahlâki bağı korur, insanın Allah’a saygısını diri tutarak kötülüklerden uzaklaştırır ve fıtratına yabancılaşmasını önler. Bu ibadetlerin özgür iradeyle yapılması sebebiyle mükâfat alınır. Şekli ibadetlerin amaçlarından biri de kişinin ıslahına yardımcı olmasıdır. Bu ıslahı sağlamayan ritüeller anlamını yitirir. Bu ritüeller hususunda titiz olmak, kulluğu ciddiye almanın bir göstergesidir.
İnsan ruhundaki gizli duyguları dışa vurarak zahiri şekillerle gösterme eğilimindedir. Zahiri şekillere başvurmayan insan manevi yanını tatmin edemez. İnançlarını rituellerle ifadelendiren hissi ve manevi yönden huzura kavuşarak bütünlük kazanır. Bu bütünlüğü sağlayamayan fıtratını bozmuş olur. İslam dini, bütün ibadet ritüllerini bu fıtrî esasın sağlanması üzerine oluşturmuştur. Ne sadece içten gelen niyet ve duygular, ne de sadece zahirî görüntüler bunu sağlamaya yeterlidir. Yani ibadetler içten ve samimi bir şekilde yapılmaz ise fıtrî bütünlük sağlanamaz. İbadetlerin icrasında dikkat edilmesi gereken rükünleri titizlikle yerine getirmek bu içtenliğin alameti sayılır.
İslam, getirdiği ibadet ve ahlak esaslarıyla insanın ihtiyacı olan duygulara cevap vermektedir. İslam inancı sadece vicdanlara hapsedilen kuru bir duygular yumağı değildir. Bütün hayatı kuşatan, Allah’la irtibatı koparmayan davranışlar göstermek gereklidir. Bu davranışlar özelde ritüeller, genelde siyasi, iktisadi, hukuki, ahlâki, sanatsal, kısaca tüm yaşam alanında, dünya ve ahireti hedefleyen tüm davranışlardır. İbadet, hayatın tüm alanlarını kuşatır. Bu kuşatışta yoğunluk ritüellerle sağlanmaktadır. Allah’a kulluktan uzaklaşılmasının önüne geçmektedir.
Bu arada bizim şimdiye kadar ibadetle sadece ritüelleri kastetmediğimiz anlaşılmış olmalıdır. Ama bir kez daha vurgulamayı yararlı sayıyorum. Bizim ritüelle kastettiğimiz namaz, oruç, zekât vb. ibadat-ı mersûmelerdir. Kulluk anlamındaki ibadet ise daha geniş manaya sahiptir. Bütün ritüeller ibadettir, fakat ibadet (kulluk) ritüellerden ibaret değildir. Allah’a ibadet, hayatın tümünde O’na tevazu ile boyun eğmek, salih amellerde bulunmak ve ahlâki esasları göz önünde bulundurmaktır. Allah’ın varlığına birliğine inanarak, O’ndan gelen bütün hükümlerin gerçek ve doğru olduğuna teslimiyet göstermektir. Kalbini Allah’a yönelten kişi hayatında yaptığı her hareketi ibadete dönüştürür.
Allah’ın uluhiyyetini kabul eden ubudiyyet makamını elde eder, yani kullukla şereflenir. Kulluğun en belirgin ifadesi takva ve salih ameldir. Allah’a kulluktan kaçınanlar, farkında olsunlar ve olmasınlar ya birilerinin ya da nefislerinin, arzu ve isteklerinin kulu durumuna düşerler. İbadet Allah’ın hakkı ve haklı talebidir. Bu yüzden O’na ibadet eden mü’minler O’ndan başkasından korkmaz ve O’ndan başkasına ümit beslemezler.
Eskiden timsali putlara tapma varken bugün heva ve hevesleri ilâh edinme yaygınlık kazanmıştır. Allah’ın emirleri, hükümleri karşısında heva ve hevesini ilâhlaştıran yani kendi istek ve arzularının peşinden giden insanlar çoğalmıştır(45/23).
Allah insanı özgür iradesiyle kendisine ibadet etsin diye yaratmıştır(51/56). Bu ibadetin ruhu ve şartı, tevhit ve ihlâstır(39/14). Mü’min namazını, ibadetini, hayatını ve ölümünü âlemlerin Rabbine verendir(6/162).
İnançlarını sağlam ve gerçek bir noktadan almayanların ibadetleri de sahih olamaz. Onun için öncelikle akide düzgün hale getirilmeli ki ibadet sahih olabilsin. Sevgi, korku ve bağlanma gibi duygularımızı, kime ve nasıl olduğunu hep kontrol etmeliyiz ki itikadımızın düzgün olmasını sağlayabilelim. Allah’a olan sevgi ve korkularımızı aşan sevgimiz, korkumuz var mı? Hayatımızın amacı ve gayesi nedir? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar bizi ma’budumuza götürecektir.
Allah’a inanmakla birlikte Allah’a yaklaştırsın diye umut bağladıklarımız var mı? Varsa bilin ki Allah bunu şirk saymaktadır(39/3). İslam, ibadette ve yardım istemede aracıları ortadan kaldırmak için gelmiştir(1/5). Allah’ın uluhiyyetini zedeleyecek tüm inanış ve davranışlar şirktir(18/110).
Tevhidî ve Allah’a kul olmanın gereklerini yerine getirir bir hayat yaşamak için öncelikle O’na kul olmanın önündeki engelleri kaldırmak gerekir. Bu engeli kaldırmaya yönelik çabalar ibadettir. Tağutlardan kurtulmadan insanların Allah’a kullukları tam manasıyla gerçekleşemez. Tağutla mücadele ve Allah’a bağlı siyaset yürütme Allah’a bağlı imanın ve ibadetin bir gereğidir.
İktisadi çalışmalar; helal kazanç elde etmek, helal ve hayırlı işlere sarf etmek bir ibadettir.
Hakka davet olan sanat etkinlikleri ve yeryüzün imarına çalışmak da ibadettir. Kısaca İslam’ın temel buyrukları olan ibadât-ı mersûmeleri (ritülleri) yerine getiren, hayatta yaptığı her şeyi Allah’a bağlayan kimsenin gülümsemesi, sevmesi, çalışması, ticareti, yemesi-içmesi, kızması, ağlaması, nefes alması, uyuması, evliliği ibadet sayılmaktadır. Rasûlullah eşiyle birlikte olan kişinin sevap kazanacağını söyleyerek hayvanî ve dünyalık görünen cinsel ilişki bile buna dahil edilmiştir. Bu yüzden dünyevi görünen uhrevi, uhrevi görünen birçok iş ve ritüller dünyevi yarar ve ıslahı içinde barındırmaktadır. Dünyevi ıslah içermeyen hiçbir ibadet yoktur. Yani en uhrevî gibi görünen ritüllerin dünya hayatının düzelmesine katkısı vardır. Dünya hayatının düzelmesine katkı sağlayan salih ameller ise uhrevî mükâfata muciptir. Zira İslam, dünya hayatının ıslahı için de inmiştir. ‘Şüphesiz namaz fuhuştan ve kötülükten men eder‘(29/45) ayeti bunun kanıtıdır. Mü’min Allah rızası için ibadet ederken dünyasını da bu vesileyle ıslah etmiş olur. Böylece de ahirette mükâfata erişir. Oruç, hac ve zekât gibi temel ibadet ritüellerinin dünyevi ıslaha katkısı olmadığını söylemek mümkün değildir. Allah’ın haram saydığı fiillerin ise dünya hayatının ıslahına yönelik hareketler olduğunu tesbit etmek hiçte zor değildir. İçkinin, kumarın, zinanın vb. birçok haram fiilin dünyevi zararları herkesin malumudur. Farzların yerine getirilmesinde ve haramlardan kaçınılmasında sayısız dünyevi faydalar vardır.
Hayatı, Allah’a ibadet olarak görmek gerekir. Zira Allah onu bunun için var etmiştir(51/56). Allah’a kulluğun nasıl yerine getirileceği Kur’an’ın ana konusudur. Kur’an’da ibadet, Tevhit, itaat, dua, Allah’ı bilmek, O’na boyun eğmek, iman ve salih amel işlemek, haramlardan sakınmak vb. anlamlarını ifade eder.
Allah’a kulluğu kabul etmiş olan şu haller üzere yaşamalıdır. Allah’ın varlığını birliğini tasdik ve ikrar etmeli, Rasûlullah ile gönderdiği ilâhi vahyi kabul ederek ona boyun eğmeli, helal-haram, emir ve yasakları tatbik etmeli, Allah’ın razı olduğu şeyleri yapmalı, gazabını celb eden davranışlardan uzak durmalı, nimetlere şükür ile külfetlere sabretmelidir.
Kulluk Allah’ın sınırlarını koruyarak ve kollayarak gerçekleşir. İman, ibadet ve ahlak esaslarını gözardı etmeyen bir yaşam şekliyle hayat süren, Allah’a kulluğunu gerçekleştirmiş olur. Bu kulluk insanın bütününü içine almalıdır. Aklın, kalbin, dilin ve bedenin boyun eğmesi kulluğun gerçekleştiğinin göstergesidir. Bunlardan biri bu boyun eğişte itiraz ederse kulluk gerçekleşmez. Aklın kulluğu bilgi üretiminde, kalbin kulluğu duygularımızda, dilin kulluğu sözlerimizde, bedenin kulluğu salih amellerde bulunmamızda ortaya çıkar.
Ritüel olarak ifadelendirdiğimiz ibadetlerin şeklini, yerini, zamanını ve içerdiği sembollerin tayinini Allah, izah ve uygulamasını Rasûlullah yapmıştır. Bu yüzden bu ibadetlere ekleme ve çıkarma yapılamaz. Bildirildiği ve uygulandığı şekliyle muhafazası gereklidir. Yoksa ibadet ritüelleri olan bu davranışlarda kaos meydana gelir. Allah zaten bu kaosu ortadan kaldırmak için elçiler göndermiştir. Kulluğu da bu ritüeller üzerine bina etmiştir. Rasûlullah(a.s.) İslam’ın beş şey üzerine bina edildiğini söylemiştir: Kelimeyi şehadet, namaz, oruç, hac, zekat. Bu binanın direği yani diğer birimleri ayakta tutan yıkılıp harap olmasını önleyen ise namazdır.
Temel bir ibadet ritüeli olan namaz olmadan kulluğun ifası tam manasıyla gerçekleşemez. Çünkü namaz hem kelimeyi şehadet, hem oruç, hem hac, hem de zekâttır.
Kelimeyi şehadette ‘Allah’tan başka ilâh yoktur‘ demekle sahte ilahlara baş kaldırmış, Allah’a teslim olduğumuzu dilimizle ikrar etmiş olduğumuz gibi, namazda kıyamla ayaklandığımızı, kimseye boyun eğmediğimizi ifade ettikten sonra boyun eğişimizin son haddini ifade etmek için secdeye varırız. Namaz bu haliyle kelimeyi şehadetin bedensel ifadesi gibidir. Ayrıca namaza şehadetle çağırılır, namaz içinde şehadetler söyleriz.
Namaz esnasında yeme-içme olmayacağından bir nevi oruçluyuzdur. Namaz ömrümüzün zekâtıdır. Zekâtın, malı temizleyip bereketlendirmesi gibi namaz da ömrü temizleyip bereketlendirir.
Hac Kâbe’yi ziyarettir. Namazda Kâbe’ye yönelmek bu ziyareti her vakit yapmaktır. Namaz bir tevhit eylemi, mü’minin miracı, duası, zikri, tekbiri, tesbihi, hamdi, şükrü, sabrı, takvası, ihlâsı, tevazusu, havfi ve recasıdır.
Düzenli ibadetler yani ibadat-ı mersumeler (ritüeller) Allah ile insan arasındaki manevi ve ahlaki bağı mahafaza eder. İnsanın Allah’a olan sevgisini ve saygısını diri tutarak, kötülüklerden uzaklaştırır, fıtratını korur. Bu ibadetler zorunludur, kulluğun bir gereğidir. Bu ibadetlere Allah’ın değil insanın ihtiyacı vardır. Bu şekli ibadetler kişiyi ıslah ettiği sürece anlamlıdır. Bu işlevi ortadan kalkmış ritüeller (ibâdât-ı mersümeler) boştur. “ Namazlarından habersiz olarak namaz kılanların vay haline! Onlar gösteriş yapmaktadırlar. Onlar eğreti bir şeyin verilmesine bile engel olurlar.” (107/4-7)
“(Kavmi Şuayb’a) şöyle dedi: “Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımız konusunda istediğimiz gibi davranmamızı yasaklayan senin namazın mıdır?”(11/87). “Onların verdiklerinin kabul olmasına engel olan, Allah’ı ve elçisini inkâr etmeleri, namaza üşenerek gelmeleri ve istemeyerek vermeleridir.” (9/54).
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetler, insanın ıslahına katkısı olmayan ibadetlerin geçersizliğini ve ibadetin işlevini ortaya koymaktadır.
İmansız ve ihlâssız amel ibadet sayılmaz. Böyle ibadetler boşa, gider (5/5).
Ameller niyetlere göre değer kazanır. Bir davranışın Allah’a ibadet sayılabilmesi için iman, meşruiyet, niyet ve usulünün olması şarttır. İbadet’in iman kaynaklı bir taat olması, Allah’ın istediği ve Rasûlü’nün uyguladığı biçimde yapılması ve niyetin halis olması gerekir.
Muhtevası çok geniş olan ibadet kavramını Rasûlullah’ın nasıl anlayıp uyguladığının kısa bir özetini yaparak çalışmamı bitirmek istiyorum.
Rasûlullah (s.a.v.) içinde yaşadığı biyolojik ve sosyal hayatın gereklerini gözardı etmeksizin Allah’a kul olunabileceğinin en güzel örneğidir.
Allah’ın emri olan ibâdât-ı mersumelerini aksatmadan diğer işlere koşuyordu. Savaş esnasında bile namazı terk etmiyor. Seferi olduğu için oruca ara veriyordu. Devlet idaresini, hakemliği, insanlarla olan münasebetini, ailesinin geçimini ihmal etmiyordu. Bazen misafirlerini kendi eliyle ağırlamaktan, spor müsabakaları düzenlemekten geri kalmıyordu. Bayramlarda sevinç, felaketlerde üzüntü paylaşımı için halkın içinde yer alıyordu. Bazen de ıssız yerlerde tefekküre dalıyordu.
Günlerin çoğunu şu minval üzere geçirirdi. Ailevi işler, halkın işleri, ibadetleri (ritüeller). Her yaptığı işe hakkını verecek şekilde konsantre oluyor, işlerini yarıda bırakmıyordu. Bir insan konuşurken bile konuştuğu kimseye ilgisinin tam olduğunu gösteriyor, bütün vucudunu konuştuğu kişiye döndürüyor, konuşanın sözü bitmedikçe sözünü ve ilgisini devam ettiriyordu. Arkadaşları arasından büyük idareci, ilim erbabı, dünyaya adalet ve iyilik prensiplerini öğretecek insan yetiştiren de odur.
Allah’a çok ibadet, şükür, dua ve istiğfarda bulunan, ubudiyyette (kullukta) erişilmez bir noktada bulunan kul da her türlü sapkın, zorluk ve ruhbanlıktan uzak, kolay bir dinin Elçisi de O idi. Kendilerine ruhbanlık icad edenleri görünce öfkelenmesi bu yüzdendir. O bu konuda: “Sana Allah’ın verdiği (şeyler arasında) ahiret konağı gayen olsun (onu talep et) dünyadan da nasibini unutma!...” (28/77) ayetini göz önünde tutuyordu.
Ashabından biri, bir sefer esnasında etrafı yeşillik ve yanında su bulunan mağarada kendini ibadete vermek isteyince Rasulullah buna razı olmadı. Kendisini: “Yahudilik ve Hristiyanlıkla değil, şiarı kolaylık ve tabiîlik olan İbrahim aleyhisselamın diniyle” geldiğini söyledi.
Bir başka rivayette Malik b. Enes Rasulullah’ın ibadetini şöyle anlatıyor: “Üç kişi Rasûlullah’ın ibadetini sordular. Kendilerine bu husus anlatılınca, kendi yaptıklarını azımsayarak: “Biz kimiz, Rasûlullah kim; Allah O’nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir.” Dediler ve şu kararları verdiler. Biri “Ben bütün geceleri namaz kılarak geçireceğim.” Diğeri: “Ben ömrüm boyunca oruç tutacağım.” Öbürü: “Ben de evlenmeyecek kadınlardan uzak kalacağım. Rasûlullah durumdan haberdar olunca yanlarına giderek: “Bu sözleri söyleyen siz misiniz?” diye sorup: “Allah için ben, hepinize nispetle Allah’tan en çok korkan ve çekinenizim. Fakat bazen oruç tutar (Ramazan haricinde) bazı günler oruçsuz olurum. Namaz kıldığım gibi uyurum da. Kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” buyurdular.
Rasûlullah ibadatı mersumeleri yerine getirirken itidali hiçbir zaman elden bırakmamış, aşırılıkları önlemek için gerekli uyarıları yapmıştır. Bunu yaparken ifası farz olan ibadetlerin yerine getirilmesinde ise gevşekliği ve tembelliği hoş görmemiştir.
Rasulullah, ubudiyyetin anlamını şu duasında ne veciz ifade etmiştir: “Duam ve ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum. Kabul edenlerin (müslümanların) öncüsüyüm... Allah’ım, ancak sana ibadet ettim, sana inandım, sana teslim oldum, sana dayanıp güvendim. Sen Rabbimsin: Kulağım, gözüm, etim, kanım, kemiğim âlemlerin Rabbi olan Allah’a huşu ile ibadet eder. Allah’ım, evvel işlediğimi, sonra işleyeceğimi, açıktakini, gizli kalanı, senin benden daha iyi bildiğin bütün günahlarımı affet. İleri götüren, geri bırakan sensin, senden başka ma’bud yoktur.”
Allah’a kulluğun özü ibadat-ı mersumelerdir. Fakat kulluk hayatın bütününde Allah’ın razı olacağı bir ahlakı gerçekleştirmekle mümkündür. Bugün, ibâdât-ı mersumeleri yerine getirmeden iyi kul olduğunu iddia eden daha başlangıçta kulluğunu sorgulamalıdır. Allah’a kulluğu bir takım ibâdâtı mersumelerle yerine getirdiğini zannedip ahlaktan ve salih amelden yoksun bir kulluk da, içi çürümüş, dışı sağlam meyve gibidir.
Yorum Ekle
Arkadaşına Gönder
Yazdır
Yukarı
Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim