Zehra Ali YILMAZ

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Zehra Ali YILMAZ

    İçimizden Biri

    08 Aralık 2020 Salı 11:18

                                                                                               Hayri İrdal, içimizden biri…

    Yaptıklarını iddia ettikleriyle içi boş, cılız, gerçek yaşamda karşılığı olmayan kişi ve kurumlar, gerçek hayatta var mıdır? Bir göz yanılmasını andırsa da öyle olmasaydı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” mümkün bir hakikat olur muydu?

    Şahsî görüşümüz o ki Türk romanının tartışmasız en kıymetli başyapıtlarından “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” insanî değerlere yabancılaşan kimi kişilerin ve toplumun ne kadar trajikomik durumlara düşebileceğinin roman diliyle anlatımıdır.

    Ahmet Hamdi Tanpınar, eserde geçmişle – burada geçmişten maksat toplumu millet yapan değerler bütünüdür -  içinde yaşadığı zaman diliminde görece yeniliklere ayak uydurmaya çalışan insanın ikilemlerini işlemiştir.

     Köklerinden, düşünmeden koparılıp kendisini yeni bir dünya düzeninin içinde bulan insan, müşkül durumlara düşmekten kurtulamamıştır. Mesele, yeni bir dünya düzeni ya da yeni düzene yabancı olmak değil, mesele yeninin algılanış ve kabulleniş şekil ve metodudur değilse Tanpınar modernliğe yahut çağdaş olana karşı bir şahsiyet olmamıştır.

    Tanpınar eserde dürüstlük, sadakat, vefâ, ahlâk, emek, dikkat, özen, tevazu gibi hasletleri hiçe sayıp; modernliği kolay yoldan para kazanmak, dolandırıcılık, sahtekârlık, ahlâksızlık gibi bir dolu kötülüğe batarak yaşamını sözde ışıltılı bir dünyaya çevirmeye çalışmak olarak algılayan kimi insanların, bocalamasına dikkat çekmiştir.

    Romanın karakterleri de en az konusu ve kurgusu kadar hassasiyetle belirlenmiştir. Eserin başkişisi Hayri İrdal’dır. İrdal, içinde güzele dair – sonradan kırıntıya da dönse – her ne varsa gençlik yıllarındaki ustası ve başına gelen paha biçilmez hazine Muvakkit Nuri Efendi’den en güzel terbiyeyi almış, saat ustalığını ve vaktin kıymetini öğrenmiştir. Ne var ki çok geçmeden Doktor Ramiz ile tanışmış ve bu tanışıklık felaketler zincirinin halkalarını peş peşe sıralamıştır.   

    Şöyle ki Muvakkit Nuri Efendi, şekle değil öze değer veren bir bilge şahsiyettir. Tanpınar, eserde tamir ettiği saatlere dair Muvakkit Nuri Efendi’nin varlığa karşı hassasiyetini, “Onlardan biri eline geçince çehresi âdeta yumuşardı: “Kalp işlemiyor artık. Beyinde de arıza var.” yahut “ Nasıl yürüsün bîçare iki ayağının ikisi de yok…” ( Tanpınar, 1987, s. 33) satırları ile verirken ne var ki eserin ilerleyen bölümlerinde değil cansız bir varlığın Muvakkit Nuri Efendi’nin nazarındaki kadar değerlenmesini, insanların dahi şahsî emeller uğruna hoyratça harcandığını görürüz.

    İrdal, ilerleyen yıllarda Doktor Ramiz aracılığıyla tanıştığı ve ruhunu teslim ettiği Halit Ayarcı ile ayarı bozulmuş teraziye dönmüş, nihâyetinde Ayarcı’ya ustası Muvakkit Nuri Efendi’yi – ustasından öğrendiklerini, aziz hatırasını - elleriyle teslim etmiş ve tüm insanî değerlerini yitirmiştir.   

    Ustası, İrdal’ı çalışmanın vereceği iç huzurla yaşamını sağlam bir kaidede tutabileceğini “Oğlum Hayri, sen erken yaşta bir iş tutup ona hakkını vermezsen büyük sıkıntılara uğrayabilirsin. Yaradılışın mütevazı insan yaradılışı… Hayata ve etrafa karşı yeter derecede dayanıklı değilsin. Seni ancak iş kurtarabilir…” ( Tanpınar, 1987, s. 37) sözleri ile öğütlemiştir oysa. 

    Hayri İrdal, gerçekten de çalışıp emek verdiği kısa bir zaman dilimi hariç, ahlâkî açıdan tam bir uçuruma yuvarlanan yakın çevresi ve içinde yaşadığı görece küçük topluluk tarafından kolay yoldan zengin olma fikri ile çevrelenen İrdal, peşinden koştuğu servet ve güce kavuştuğu dönemde de asla mutlu olamamıştır; çünkü bu servet ve güç yalan dolan üzerine elde edilmiştir.

    Muazzam bir içtimai hiciv hüviyetindeki eserde Muvakkit Nuri Efendi, İrdal’ın ilk eşi Emine Hanım ve oğlu Ahmet eserdeki hicvin dışında kalan karakterlerdir; çünkü dürüst, sabırlı, kanaatkâr ve çalışkanlardır.  

     İspiritizma Cemiyeti, Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Şehzadebaşı’ndaki kahvede zaman geçiren görece aydınlar, topluma yol açması, ışık olması gereken isimler, zamanlarını boş işlerle geçirip yalanla dolanla meşgul olmakta, öze değil şekle değer vermekte, özenti duydukları yaşama karşı gururlarını ayaklar altına almakta, kendinden olmayanı yüceltmekte, birden bire zengin olabilecekleri, emek vermeden elde edecekleri bir makamın koltuğunda oturacakları yaşamın hayalinin peşinde koşmaktadırlar.

    Dürüstlüğün ve samimiyetin geçer akçe olmadığı bir ortamda insanların büyük bir ruh buhranına düşmeleri, meselenin ana merkezidir. Öyle ki İrdal’a göre erken yaşta kaybetmemiş olsaydı ilk eşi Emine Hanım’ı, dürüst bir hayat sürebilmesi için sahip olduğu korunaklı bir ada ve tutunacak son dalı olurdu. İrdal, “Ahmet bile beni açıktan açığa üzmek istemiyordu. Bu şüphesiz Emine’den gelen bir taraflarıydı. Birdenbire içimde korkunç bir yara sızladı. O yaşasaydı bunların hiçbiri olmazdı. Birbirine alışmış, birbirini tanıyan iki araba atı gibi hayat yükünü hep yan yana birbirimizi gözeterek taşımak ne iyi olacaktı.” ( Tanpınar, 1987, s. 296) sözleri ile dert yanmaktadır.

    İçine düştüğü karanlık yaşam, İrdal’a tüm güzel değerlere sırtını dönmesi şartıyla şan, şöhret, aşk ve para kazandırsa da onu, bir insanın asıl ihtiyaç duyduğu saadetten, huzurdan, mutluluktan ve sevgiden mahrum bırakmıştır.   

    Ezcümle, Deli Hikmet de ecdadımız olsa da biz kelâmı, Ziya Paşa ile tamam edelim;
    “Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat / Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.”

    Zehra Âli YILMAZ

    Bu yazı toplam 1700 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim