Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    Mekke Döneminde Gündem

    27 Eylül 2016 Salı 21:27

    SİYERDEN DERSLER- 4
                                                  

    Bir inancın toplumda kabul görmesini temin eden unsurlar vardır. Bunlardan birisi de açık ve net bir şekilde anlatılması ve yaşanmasıdır. Toplumun o inancın bilgisini gündemine almasıdır.

    Müşrik Mekke toplumunun gündemini Hz. Muhammed (as) kelime-i tevhitle bir anda değiştirmiş, yıllar yılı bu özelliğini korumuştur. 

    Müşrik Mekke toplumunun gündemine Hz. Muhammed (as) kelime-i tevhidi sokmak için “Önce en yakın hısımlarını uyar” (26/214) ayetinin gereği olarak akrabalarını yemeğe davet etmiştir. Birinci yemek davetinde konudan bahsedemeden davetliler kalkıp gitmişlerdi. İkinci davette yemekten önce kendilerine önemli bir konu açıklayacağını bildirmiş yemekten sonra tebliğini yapmış fakat ikinci yemeğe davetli olmamasına rağmen orada bulunan Ebu Leheb, küstahça ve haddini bilmez bir şekilde sözler sarf ederek aile mensuplarına, Muhammed (as)’in atalarının dininden onları saptırmak istediğini ve böylece onun tanrıların öfkesini üzerine çekeceğini söylemek suretiyle davettekileri kışkırttı. Topluluk gam kasvet içinde ve neşesiz bir vaziyette dağıldı. (1)

    Rasûllullah (S.A.V.) Mekke’nin gündemini bu olaydan sonrada belirlemeye devam etmiştir. Kabe’nin tam karşısındaki safa tepeciğine çıkmış, eski bir adet veçhile, pek mühim bir bildirisi olduğunu ilan etmiş, tebliğ vazifesini ifa etmiştir: 

    “Ey Kureyş topluluğu! Benimle sizin benzeriniz, düşmanı görünce ailesine haber vermek için koşan ve düşmanın kendisinden önce varıp ailesine zarar vermesinden korkarak ‘Yâ Sabâhâh!’ diye haykıran bir adamın benzeri gibidir.

    “Ey Kureyş topluluğu! Size, ‘Bu dağın ardında veya şu vadide düşman atlıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!’ desem, bana inanır mısınız?”
    O âna kadar “Muhammedü’l-Emin” dedikleri, kendisinden yalan nâmına bir tek şey işitmedikleri, hakikatin dışında hiçbir şey duymadıkları Resûl-i Ek­rem’e hep bir ağızdan, “Evet” dediler. “Biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çünkü şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanımızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin.”

    Bu umumî hitabından sonra Resûl-i Ekrem, Kureyş kabilelerinin her birini kendi adlarıyla çağırdı ve konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Öyle ise, ben size önünüzde gelecek büyük bir azabın bildiricisiyim! Yüce Allah bana, ‘En yakın akrabalarını ahiret azabıyla korkut’ emrini verdi. Sizi ‘Allah bir, O’n­dan başka İlâh yok’ demeye davet ediyorum. Ben de O’nun kulu ve resulüyüm. Eğer dediklerimi kabul ederseniz, cennete gideceğinizi taahhüt ve tekeffül edebilirim. Şunu da bilin ki siz, ‘Allah bir, O’ndan başka ilâh yok’ demedikçe size ben ne dünyada, ne de ahirette bir faide temin edemem.”Gündemin olumlu sonuçlanmasını istemeyen Ebu Leheb burada da provakatif hareketlerle sahneye çıkmıştır. Ebu Leheb, Rasûlullah’ın gündeminin olumlu sonuçlanmaması ve onu yıldırmak için her türlü hakareti, iftirayı ve zulmü meşru saymış ve saydırmaya çalışmıştır. Bu özelliklerinden dolayı da Allah (CC) şu sureyi vahyetmiştir.

    “Ebu Leheb’in elleri kurusun; kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Alevli ateşe yaslanacaktır. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır.” (Leheb 1-5)

    Bu sureden sonra Muhammed (a.s.) kızlarıyla evli Ebû Leheb’in iki oğluna zevcelerini boşamalarını emretti. Bu olaylardan sonra Mekke’nin hepsi Hz. Muhammed’den ve onun tebliğinden haberdar oldu. Allah, Rasûlüne nasıl hareket edeceğini ve esasları bildirmiştir. Rasûlullah da ona göre hareket etmiştir.

    “Sana emrolunan şeyi artık açıktan anlat ve bildir, puta tapanlara aldırış etme. Allah’la beraber başka bir tanrının bulunduğunu kabul eden alaycılara karşı şüphesiz biz sana kâfiyiz. Yakında ne olduğunu öğreneceklerdir. Ant olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz. Rabbini hamt ile an, secde edenlerden ol ve ölünceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr 94-99)

    Bu ilahi emrin bir gereği olarak Hz. Muhammed (a.s.), hitap etme fırsatı bulduğu her yerde tebliğini yapıyordu. Bu ortamda Rasûlullah’ın başvurduğu usul, Kur’an’dan ayetler okumak, sonra da bunları tefsir edip açıklamak ve kendisini dinleyenleri inanmaya davet etmekti. Başarı çabuk gerçekleşmiyordu fakat emin ilerliyordu. 

    Gıfar kabilesinden Ebu Zer bu gündemler neticesi Mekke’ye gelerek Müslüman olmuştur. Müslümanlığını ilan etmesiyle de saldırıya uğramış ve bir gündem de kendisi sayesinde meydana gelmiştir. 

    Hz. Peygamber (a.s.) sahabesiyle Kâbe’de “Allah’tan başka ilah yoktur” diyerek Allah’u ekber sedalarıyla yeni gündemi belirlemiş, müşriklerin saldırısına maruz kalmış, bu saldırı esnasında Haris İbn-i Ebi Hale İslam’ın ilk şehidi olmuştur. Müşrikler mukaddes saydıkları yerde dahi kan dökmekten çekinmemişlerdir.
    Ebu Cehl, Rasûlullah’ın Kâbe avlusunda ibadet etmesini yasakladı. Fakat o, bu yasağı dinlemedi, yine bir gün Resul namazda secdede iken kesilmiş devenin karnından çıkardığı işkembe ve bağırsakları başına döktü.

    Hiç bir şey Resûlullah’ı ve mü’minleri iman, hayr ve kurtuluş uğruna, hiç bir menfaat olmaksızın taşıdıkları değeri ortaya koymalarına engel olmuyordu.
    Bu olaylardan sonra neler olduğunu Sad İbn Ebi Vakkas’ın anlattıklarından öğrenebiliriz.

    “Bütün bir yıl boyunca İslam’ı saklamaya çalıştık ve namazlarımızı kapıların arkadan sürgülü olduğu halde evlerde veya şehir civarındaki dağ aralıklarında kıldık. Bir gün Ebu Dubb adı verilen bir dağ aralığına gittik, abdestlerimizi aldık ve kimsenin görmediğinden emin olduktan sonra cemaat halinde namaz kıldık. Ancak Kureyşliler bizi aramaktaydılar. Ebu Sufyan, Ahnas’ubn Şerik ve diğerleri bulunduğumuz yeri keşfettiler ve bize hakaretler yağdırmaya başladılar. Nihayet küfürler savruldu ve çatışma başladı. Hemen yakınımda bulunan bir deve kemiğini elime geçirip fena halde yaralanacak şekilde müşriklerden birine vurdum. Kaçmaya başladılar ve ben böylece Allah yolunda kan döken ilk müslüman olmuş oldum.” 

    Müşrik saldırıları neticesinde meydana gelen gündemler İslam lehine sonuç veriyordu. Ebu Cehl’in Muhammed (a.s.)’e saldırısından sonra Hz. Hamza’nın Müslüman olması buna çarpıcı bir örnek sayılabilir.

    Gündem oluşturan önemli olaylardan birisi de Rasûlullah’ın ve Hz. Ebu Bekr’in Kur’an okumalarıydı. Mekke’liler Kur’an tilavetini dinlemekten hoşlanıyorlardı. Fakat bunu engellemeleri de gerekli idi, bunu yaptılar.

    Gittikçe artan eziyet ve işkenceler Rasûlullah’ın kendi evinin yerine Erkam’ın evinde dersler vermesine sebep olmuştur. Bu durum birkaç yıl sürmüştür. 

    Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla tekrar cemiyet hayatına aleni şekilde katılım başlamıştır. Hz. Ömer’in Müslüman olması İslam’ın gündemde aleniyet kazanmasına vesile olmuştur. Gündem Mekke’de bir defa daha fakat sarsıcı bir şekilde değişmiştir.
    İslami gündemin sonucunu bozmak için kâfirler de itirazlarını gündeme getiriyorlardı. İbni Hişam, Ebu Cehil için şunu naklediyor.

    “Asil ve kudret sahibi bir kimsenin İslam’a girdiğinden bahsedildiğini işitse, ona gidip hakaretler ve küfürler yağdırıyor ve şöyle diyordu:  “- Senden çok daha iyi bir insan olan babanın dinini mi terk ediyorsun?”. Şayet bu kimse bir tüccar ise ona şöyle diyordu: “-Vallahi, sana öyle bir şey yapacağız ki hiç bir müşterin kalmayacak ve malların eriyip gidecek.” Şayet bu ihtida eden kimse zayıf ve kendini mudafadan aciz bir kimse ise, ona dayak atıyor ve diğerlerinin de aynısını yapması için onları teşvik ediyordu” 

    Mekke’de açıkta duran, gözler önünde çok sayıda put vardı. Zaman zaman Muhammed (a.s.) ve amcazadesi Ali gece karanlığından istifade etmek suretiyle bunları kırarlardı. Hatta el’Hakim’in eserinde kaydedildiğine göre Medine’ye Hicret edeceği sırada dahi aynı şekilde hareket etmişti. Bu yazar müşriklerin “en büyük putu”nun bakırdan mamul olup Kabe’nin damı üzerine burgulu demir çivilerle tutturulmak suretiyle yerleştirilmiş olduğunu ve Ali’nin bunu söküp damdan aşağı yuvarlaması üzerine de parçalandığını bize nakletmektedir. Aynı doğrultuda olmak üzere bir diğer olay da şudur: Ali ve Usamet’ubn Zeyd (belki de Zeyd’ubn Harise) paçavralara sardıkları necaset ve pis şeyleri getiriyor ve putların üzerine atıp bulaştırıyorlardı. Ertesi sabah öfkeden kudurmuş hale gelen put bakıcıları: “- Bunu kim yaptı?!” diyerek bağrışıyorlar ve putları süt ve su ile yıkayıp güya arındırıyorlardı. (bk. İbn Rahüye tarafından rivayet edildiğini İbn Hacer, Matalib, No 4275’de nakletmektedir). 

    Nakledilen bu olaylardan anlaşılıyor ki, O dönemde Mekke’nin gündemini planlı veya plansız olarak Rasûlullah ve Müslümanlar oluşturmaktadır. İslam imanından kaynaklanan, samimi yapılan, her gündem teşkil eden olay başlangıçta aleyhte gibi gözükse de sonuç itibariyle başarı olmaktadır.

    Kâfirlerin buna karşı karalama, iftira, yıldırma ve sindirme şeklinde gündeme katılmaları Müslümanların lehine tezahür etmektedir. Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

    “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” (Tevbe 32)

    “Ey inananlar! İnkârcılar istemese de, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarın! (Mü’min 14)

     

    Bu yazı toplam 1127 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim