Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Adil BÜYÜKÇOLAK / Yazar

    Mü’minler Bir ve Beraberdir

    02 Aralık 2016 Cuma 23:56

    Günümüzün benzer yapısından olsa gerek, siyerden dersler konusunda Rasûlullah’ın hicretine kadar olan hayatını işlemememize rağmen bu dersimizde, müslümanların Mekke’deki sosyal yapılanma ve ilk İslam neslinin oluşumunda etkili ilkelerden bazılarını incelemeye devam etme zarureti hissediyoruz.

    Günümüz müslüman ve müşrik toplumunun ilişkileriyle, Mekke müslüman ve müşriklerinin ilişkileri arasında mücadele yöntemlerindeki benzerlikten hareketle bu günün müslümanları kendilerini Mekke dönemi müslümanlarına benzetmektedirler. Mekke döneminin yapısı ve yapılanması konusu, kaynaklarda üzerinde en az durulan konulardan olması sebebiyledir ki müslümanlar metot birliği sağlayamamaktadır. Bugün o yapının, yapılanmanın ve metodunun bilinme zarureti vardır.

    İşkence gören, Daru’l Erkam’da toplanıp eğitim yapan ve hicret eden bir toplumun yapısız ve metotsuz hareket ettiği düşünülebilir mi? Üstelik bu tarihen başarılı olmuş bir toplumsa, bunların mutlaka bir yapıları ve metotları olması gerekmez mi? 13 yıllık Mekke döneminde müslümanlar ve Rasûlullah (a.s) birlikte alaylı, işkenceli, ambargolu ve öldürmeli günler geçirirken psikolojileri ve sosyal yapıları nasıldı ki böylesi destansı bir direnişi hayata geçirmişlerdir? İslam’ın ilk nesli, örgütlü ve güçlü küfür sistemi karşısında, müslüman kimliğinden taviz vermeden, mesajı eğip bükmeden nasıl durabilmiştir? Bunu ancak ciddi ve programlı bir yapılanmayı gerçekleştiren, yoğun bir zindelik ve motivasyonu olan toplum yapabilir.

    Sayısal azlıklarına, hırpalanmalarına ve korkmalarına rağmen, samimiyet ve yapılarının sağlamlığından dolayı Allah onları başarıya ulaştırmıştır. “Düşünün ki bir zaman siz az idiniz, yeryüzünde hırpalanıyordunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah sizi barındırdı, sizi yardımıyla destekledi, sizi güzel şeylerle besledi ki, şükredesiniz” (Enfal 8/26).

    Bu ayetin, günümüz müslümanlarının psikolojilerini de gözler önüne serdiğini düşünüyorum. Mekke müslümanlarının psikolojik durumu ile günümüz müslümanının durumu aynîlik teşkil etse de sosyal yapılarının aynîliği konusundaki endişelerimiz, başarıyı uzak kılmaktadır. Onlar her türlü zarara uğrama durumu karşısında bile, sinmemekte, zülüm ve şirk karşısında Allah’a güvenerek inançlarını ve birlikteliklerini bozmadan kararlılıklarını sürdürmüşlerdir. Rasûlü rehber edinmiş, vahye teslim olmuş kardeşler topluluğu olarak hayatlarını ve mallarını Allah yolunda harcamışlardır.

    Hz. Bilal işkenceye sabır gösterirken, Hz. Ebu Bekir malıyla, onları kurtarmanın gayreti içindedir.

    Kaynaklarda ferdi ve kronolojik bilgiler aktarılırken, müslüman toplumun ahlaki hukukî ve sosyal yapıları göz ardı edilmiştir. Mekke döneminin gizli, içe kapanık ve dağınık gösterilmesini anlamak mümkün değildir. Toplumu derinden sarsacak birçok olay haber verilmiş, fakat olayların kahramanı insanların psikolojik ve sosyal yapılarından söz edilememiştir. Daru’l Erkam’ın bile sadece Kur’an okuma ve gizlenme yeri olarak sunulması çok eksik gözükmektedir. Müslümanların kimliği ve mesajın açıklığı bilinmektedir. Darul Erkam ise müslümanlara kendi denetimlerinde bir yerde, toplanma, bilgilenme, eğitilme ve strateji oluşturma imkânı sağlamaktadır.

    “O halde sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma. O alay edenlere karşı biz sana yeteriz”. (Hicr 94-95). Davetin açık olduğu Kur’an’ın ilk inen ayetlerinden, bildirilen olay ve karşı cevaplardan da kolayca anlaşılmaktadır.

    Hem Rasülün, hem de müslümanların psikolojik ve sosyal yapılarını oluşturmada göz ardı edilmemesi gereken ilk unsurun ve belirleyici faktörün Kur’an olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Şimdi, bizim de psikoloji ve sosyal yapımızın ilklerini ve mücadele metodumuzu belirlemede Kur’an’dan daha sahih kaynağımız yoktur.

    İlk İslami yapılanma sınıf ve statü farklılığına göre değil, din kardeşliğine göre teşekkül etmiştir. Gözleri görmeyen Ümmü Mektum’un hidayet talebine, ileri gelen bir toplumla ilgilenme gayreti içinde olan Rasülulluh’ın ilgisiz kalması (Abese 1-2) uyarılmasına sebep olmuştur. Uyarıyı iyi alan Rasûlullah Ümmü Mektum’u sefere çıktığı zamanlarda Medine’ye vali yapmasını bilmiştir.

    Daha ilk inen ayetler eğitim ve eylemliliği öngörmektedir. Müzzemmil süresinde İslam’ı kabul edenlerin eğiticiler rehberliğinde belirli bir dönem sürekli ve yoğun bir eğitime tabi tutulmaları istenmektedir. Hayat şartları ve insan psikolojisi göz önünde tutularak bunun gece yapılması öğütlenmektedir.

    Sosyal değişimlerde aceleci olunmaması gerektiği yine ilk inen sürelerden Kalem süresinde balık sahibi Yunus (a.s) örneği verilerek anlatılarak sabırlı olunması bildirilmektedir.

    “Kendini sabah akşam rızasını isteyerek Rabblerine yalvaranlarla beraber tut. Gözlerin dünya hayatının süsünü isteyerek, onlardan başka yana sapmasın” (Kehf 18/28) ayeti; müslümanların birliktelik oluşturmada mal, makam, mevki ve statü gözetemeyecekleri uyarısını yapmaktadır. Samimiyet temeline dayalı bir içyapının oluşturulmasının gereği açıklanmaktadır.

    Açlık gününde başkasını doyurmanın güçlüğünü sarp yokuş (Beled 90/11-14) ifadesiyle ifadelendiren Kur’an’ın, bu çağrısına canı gönülden katlanarak ambargoyu aşmaları, Mekkeli müslümanların samimi ve sağlam içyapılarının varlığını göstermektedir.

    Müslümanlar birbirlerine karşı merhametli ve samimidirler.

    “Ve sana uyan mü’minlere kanadını indir. Şayet sana karşı gelirlerse “ben sizin yaptıklarınızdan uzağım” de”, (Şuara 26/215-216)

    “Muhammed Allah’ın Rasûlü’dür. O’nun beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin (ve metin), kendi aralarında merhametlidirler.” (Feth 48/29)

    Ayetlerin ifadelerinden müslümanların bir ve beraber hareket ederek ayrı ve farklı bir yapı oluşturdukları anlaşılmaktadır.

    Kâfirlerin ve müslümanların birbirinden ayrı toplumlar oldukları bir başka ayette açıkça şöyle ifade edilmektedir.

    “İki toplumdan hangisinin makamı daha hayırlı meclisi daha güzeldir.” (Meryem 19/73)

    İnançları, yaşayışları, gündemlerine aldıkları konulara bakış açıları ve eylemlerindeki farklılıkları, iki ayrı toplum olarak zikredilmelerine sebep olmuştur. Dünyada ayrı tasniflere tabi tutulanlar ahirette de ayrı tutulacaklarını şu ayetler bize bildirmektedir.

    “...Ve sizler üç sınıf olmuşsunuzdur. Sağcılar (a gelince), o sağcılar ne (mutlu)durlar. Solcular (a gelince) o solcular ne (bedbaht)tırlar. Hayır yarışında ta öne geçen (sabikûn) (a gelince) onlar (orada da) öncüdürler. İşte onlar (Allah’a) en çok yaklaştırılmış olanlardır.” (Vakıa 56/7-11)

    İnsanlar arasında ve müslüman cemaatin içinde şeref ve statü edinmenin değil, Allah’ın rızasının kazanılmasının önemini bildiren şu ayet, müslümanların nasıl eğitildiklerini göstermektedir:

    “Kim şeref istiyorsa bilsin ki şeref tamamen Allah’ındır. Güzel söz O’na çıkar, iyi amel onu yükseltir.” (Fatır 35/10)

    Müslümanların önemli bir yapısal özelliği de istişare (danışma)dir. İşlerini istişare ile yürüten bir topluluğun özellikleri de özetle şöyle sıralanmaktadır.

    “Size verilen şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için ise Allah katında bulunan daha hayırlı, daha kalıcıdır. Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur. Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında şura iledir. Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında yardımlaşırlar.” (Şura 42/36-39)

    Günümüz müslümanları, -eğer gerçekten inanıyorlarsa- Mekkeli müslümanların teslim oldukları bu ilkelere teslim olmalılar,  psikolojik ve sosyal yapılarını bu ilkeler doğrultusunda düzeltmelidirler. Kur’an ve Allah merkezli bir psikolojik ve sosyal yapılanma olmadan, dünya ve ahiret başarısı beklemek kendimizi aldatmadan başka bir şey olmayacaktır.

    Dünya ve Ahirette bir ve beraber olma eyleminin, sözünün ve duasının ifadesini “Biz” olarak ortaya koyan Allah’a hamd olsun. “Yalnız sana ibadet ederim ve yalnız senden yardım dilerim” şeklinde değil de, müslümanın kıyam ve Allah’a boyun eğişinin en büyük eylemi namazda -yalnız bile kılsa-, “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” şeklinde müslümanın eylemine, sözüne ve duasına yerleştiren Allah, bundan neyi murat ediyor dersiniz?

    Allah’ın mesajı ve Rasulün önderliğinde sarsılmaz bir yapılanma oluşturan ashabın aksine, bugün İslam iddiasında bulunanların, kişi ve kişilikleri baz alıcı oluşumların içerisinde öbeklenmeleri, onları düşmanlarının karşısında korkak, dostlarının karşısında cesur yapmıştır. “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ki, ayrılığa düşmeyin.”(Al-i İmran 3/103) ayeti de, bize bu gerçeği hatırlatmaktadır. Güçlü olmanın yolu birlikten, birliğin yolu da tek kaynak etrafında kenetlenmekten geçer. Şu soruyu kendimize sormamız lazım. Rasul’ün çevresinde tek yumruk olan sahabenin hayatı mı, yoksa yüz yetmiş üç fırkaya ayrılan bizim hayatımız mı daha iyi? Böyle bir soruya gülümsediğinizi görür gibiyim. Ama ne yapalım biz buyuz işte. Öyleyse başkaları gülmeden, şöyle bir seyredip önce biz gülelim ağlanacak halimize.

     

    Bu yazı toplam 1073 defa okunmuştur.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim