




Prof. Dr. Hasan Ayrancı
TÜRKİYE’Yİ BAŞKANLIK SİSTEMİ TERCİHİNE GÖTÜREN KISA TARİHÇE I
Ülkemiz bir süredir beşik gibi sallanıyor. Rahmetli Özal’ın başbakanlığı bıraktığı 1989 yılından itibaren
özellikle 1993-2002 yıllarında memleketin başına ekonomik, sosyal, siyasi her türlü sıkıntı geldi.
1994 ekonomik krizi ben yurtdışında görevli iken meydana gelmişti. Yabancı ülkede içtiğimiz kahvenin
TL fiyatı bir gecede iki katına çıkmış, içemez olmuştuk. Sonra koalisyonlar dönemi başladı. Bu
dönemde her türlü ihtimal denendi. Anasol-D, RefahYol, AnaYol, DSP azınlık hükümeti vb.
Sosyal çalkantı da az değildi. İnsanlarımız geleceğine endişeli gözlerle bakıyordu. Rahmetli Başbakan
Bülent Ecevit’in önüne Başbakanlık binasında yazar kasa atılmıştı (2001). Ecevit’in genel başkanı
olduğu DSP milletvekili oylarıyla seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Anayasayı masaya
doğru atmıştı (Şubat 2001). Türkiye Cumhuriyetinin en büyük ekonomik krizi meydana gelmiş, tarihe
kara Çarşamba olarak geçmişti. Her hamle bir kriz vesilesi oluyordu. Bir yandan Başbakanın adım
adım öldürüldüğü, hastalığının doğru tedavi edilmediği iddia ediliyordu. Öte yandan Ecevit tarafından
Türkiye’ye davet edilmiş ve bakan yapılmış Kemal Derviş ile Ecevit’in başbakan yardımcısı olmuş sağ
kolu Hüsamettin Özkan, Ecevit’e rağmen başka bir siyasi oluşuma girmişlerdi (2002).
Görünürde başarılı olan tek şey terörle mücadele idi. Asker şimdiye kadar hiçbir başbakana kabul
ettiremediği bir terörle mücadele planını Başbakan Tansu Çiller’e kabul ettirmişti. Bu olaylara Tansu
Hanımın danışmanlarından rahmetli Şükrü Karaca, cezaevinde tutuklu bulunan Mümtazer Türköne ve
Başdanışmanı, ilişki virtiözü günümüzün Ak Parti Milletvekili Hüseyin Kocabıyık Ağabey şahitlik
etmişlerdi. Ancak, askerin tüm saldırıya açık sahaya yerleşmesi anlamına gelen “alan savunması”na
başlanmış, şehirde teröre destek verdiği belirlenenlerin yarı hukuki faaliyetlerle tasfiyesi ve sair pek
çok mücadele metodu kullanılmıştı.
Nihayetinde, vatandaş bunalmış, Başbakanın sağlığından, Kemal Dervişin ekibiyle çeşitli
varyetelerinden sıkılmış, Fazilet Partisi’nden ayrılan kişilerce kurulan Ak Parti’ye 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34,28 oy
vererek tek başına iktidar yapmıştı. Demokratik Sol Partinin aldığı oy oranı %22,18 den %1,22’ye
düşmüştü. 2002 yılı Türk siyasetinde önemi bir figürün ortaya çıktığı bir zaman olarak da ortaya çıktı.
Bu kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bu kısa tarihçe Cumhuriyetin kurulmasından itibaren Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı serencamla
birlikte değerlendirildiğinde çıkartılacak dersler bulunmaktadır.
Meseleye başkanlık noktai nazarından baktığınızda Türk Milletinin güçlü liderler ve toplum önderleri
peşinden gittiğinde önemli adımlar ve atılımlar gerçekleştiği inkâr edilemez bir vakıadır.
Bu güçlü liderlerin bulunduğu dönemlerde Anayasa Hukuku açısından hangi hükümet sisteminin
yürürlükte olduğunun çok önemli olmadığı da görülmektedir. Gerek güçler birliğini uygulayan meclis
hükümet sisteminde, gerek tek parti döneminde, gerek çok partili dönemde, gerek parlamenter
hükümet sisteminde ve gerekse de yarı başkanlık sistemini andıran rasyonelleşmiş parlamenter
sistem dönemlerinde bu durum değişmemiştir. Güçlü lider, kendi iş tutuş biçimini sisteme hâkim
kılmış ve adı ne olursa olsun liderin fikri dinamiği sistemi yönetmiştir.
İlk olarak Gazi Mustafa Kemal uzunca bir süre ülkeye liderlik etmiş, zamanın ihtiyacına göre
Devletçilik ilkesi ile önemli kalkınma hamlesi gerçekleştirmiştir. Bunu takip eden milli şef dönemi
ikinci dünya savaşının olumsuz etkileri ile gölgelenmiş, ancak başka bir ekonomik program ihtiyacı ve
dünya ekonomik düzeninin değişmesi zamanında fark edilemediğinden önemli zaman kaybedilmiştir.
Demokrat Parti zamanında Adnan Menderes’in güçlü liderliği ve sempatisi ile yine büyük bir kalkınma
hamlesi yakalanmıştır. Meşum 27 Mayıs darbesi ve idamlar memleketin üzerine kara bulut gibi
çökmüştür.
Bunu takiben ülkemiz Süleyman Demirel kalkınmacılığı ile tanışmıştır. Bir süre sonra kendisini tekrar
ederek gelişmeye kapansa da Demirel güçlü liderliği ile uzun süre memleketin kaderine hâkim olmuş,
nihayet 9. Cumhurbaşkanı olarak vefat etmiştir.
Rahmetli Özal, büyük bir proje adamı ve vatandaşın sevgilisi olmuş, memlekette çok önemli ekonomik
devrimler gerçekleştirmiş, “Türkiye’ye çağ atlatmıştır”. Siyasi reformları bir türlü gerçekleştirememiş,
ömrü buna vefa etmemiştir.
Nihayet, Recep Tayyip Erdoğan 2002 yılından itibaren memleketin kaderinde önemli rol oynamıştır.
Gerçek anlamda iktidar olmanın sağlandığı dönem 2007-2008 yıllarıdır. Önceki yıllar, sürekli bir
mücadele, darbe söylentileri, e-muhtıralar, genç subayların rahatsızlığı ve benzer restleşmelerle
geçmiştir. Ancak, sonuçta 2002 yılından itibaren tam bir istikrar sağlanmış, tek başına iktidar olma
fırsatı yanında Erdoğan’ın güçlü liderliği ile memleket büyük kalkınma hamleleri gerçekleştirmiştir.
Dünyada meydana gelen 2008 krizinin dahi Türkiye’ye “teğet geçmesi”, ülkenin IMF’ye olan
borçlarının ödenmesi ve ekonomik bağımsızlığın sağlanması bu dönemde gerçekleşmiştir. 70 sente
muhtaç olan ülke IMF’ye borç verecek hale gelmiştir.
Bu serencama bakıldığından bütün önemli kalkınma hamlelerinin büyük şahsiyetlerin liderliğinde
gerçekleştiği görülecektir. Ancak yine aynı dönemlerde, bu şahsiyetlerin her zaman için farklılaşan
toplumsal çevreler tarafından ciddi anlamda eleştirildiği görülmektedir. İlk dönemler için toplum
kültürünün tamamen dönüştürülmesi ve Osmanlı’ya ait ne varsa bunların tasfiyesi eleştiri konusu
olmuştur. Rahmetli Menderes zamanında ülkenin köylülere teslim edilmesi, tasfiye edilmeye çalışılan
eski değerlerin yeniden canlanması ile tenkit edilmiştir. Rahmetli Özal için “alışamadım” tişörtleri
giyenler ve protestolar halen yaşı yetenlerin gözlerinin önüne gelmektedir. Oysa Özal, oldukça
yenilikçi, özgürlükçü ve kalkınmacı olmuştur. Ülkeye kazandırdığı alt yapı halen günün kalkınmasının
dinamiklerini oluşturmaktadır. Onun zamandan teşvik edilen girişimcilik kültürü halen memleketin en
önemli katkı kazanımları arasında yer almaktadır.
Ve Recep Tayyip Erdoğan’lı yıllar. Günümüze kadar 14 yıl sürdü ve sürüyor. Bu 14 yıl sanki yüz yıl gibi
geçti. Her türlü entrika, darbe girişimi, post modern darbe girişimi, parti kapatma davası ve kapatma
davası girişimleri, nihayet mahut hain FETÖ darbe girişimi bu dönemde gerçekleşti.
Zira Yalta Konferasından bu yana dinamikler değişmiş, dünya büyük güçler tarafından yeni bi
paylaşım düzenine sokulmaya çalışılmıştır. Bu çatışma halen en şiddetli dönemini yaşamaktadır. Kısa
vadede biteceğe de benzememektedir.
Özal’ın 1994 yılında Irak’a müdahale talebinin devrin Genel Kurmay Başkanının direnişi sonunda
gerçekleştirilememesi, Abdullah Gül’ün Başbakanlığı zamanında 1 Mart Tezkeresinin geçmemesi
önemli kırılma noktaları oluşturmuştur. Batı, NATO’nun ikinci büyük askeri gücünden yararlanmak
istemiş ancak bunda başarılı olamamıştır. Bunun yerine kendi amaçlarını gerçekleştirecek başka
partner aramış ve bulmuştur.
Toplumu yönlendiren büyük liderler her zaman toplumun lehine hareket etmiş, toplum tarafından
kısmen takdir edilmiş, kısmen ise anlaşılamamıştır. Zira, doğu ve batı arasında kalan Anadolu önemli
kırılmalar ve fay hatları ile birlikte yaşamaktadır.
Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim