Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
    Prof. Dr. Hasan Ayrancı
    09 Aralık 2016 Cuma 14:41

    Prof. Dr. Hasan Ayrancı

    hasanayranci@yahoo.com Tanış ANKARA 23 KASIM 2016
     

    TÜRKİYE’Yİ BAŞKANLIK SİSTEMİ TERCİHİNE GÖTÜREN KISA TARİHÇE I

    Ülkemiz bir süredir beşik gibi sallanıyor. Rahmetli Özal’ın başbakanlığı bıraktığı 1989 yılından itibaren

    özellikle 1993-2002 yıllarında memleketin başına ekonomik, sosyal, siyasi her türlü sıkıntı geldi.

    1994 ekonomik krizi ben yurtdışında görevli iken meydana gelmişti. Yabancı ülkede içtiğimiz kahvenin

    TL fiyatı bir gecede iki katına çıkmış, içemez olmuştuk. Sonra koalisyonlar dönemi başladı. Bu

    dönemde her türlü ihtimal denendi. Anasol-D, RefahYol, AnaYol, DSP azınlık hükümeti vb.

    Sosyal çalkantı da az değildi. İnsanlarımız geleceğine endişeli gözlerle bakıyordu. Rahmetli Başbakan

    Bülent Ecevit’in önüne Başbakanlık binasında yazar kasa atılmıştı (2001). Ecevit’in genel başkanı

    olduğu DSP milletvekili oylarıyla seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Anayasayı masaya

    doğru atmıştı (Şubat 2001). Türkiye Cumhuriyetinin en büyük ekonomik krizi meydana gelmiş, tarihe

    kara Çarşamba olarak geçmişti. Her hamle bir kriz vesilesi oluyordu. Bir yandan Başbakanın adım

    adım öldürüldüğü, hastalığının doğru tedavi edilmediği iddia ediliyordu. Öte yandan Ecevit tarafından

    Türkiye’ye davet edilmiş ve bakan yapılmış Kemal Derviş ile Ecevit’in başbakan yardımcısı olmuş sağ

    kolu Hüsamettin Özkan, Ecevit’e rağmen başka bir siyasi oluşuma girmişlerdi (2002).

    Görünürde başarılı olan tek şey terörle mücadele idi. Asker şimdiye kadar hiçbir başbakana kabul

    ettiremediği bir terörle mücadele planını Başbakan Tansu Çiller’e kabul ettirmişti. Bu olaylara Tansu

    Hanımın danışmanlarından rahmetli Şükrü Karaca, cezaevinde tutuklu bulunan Mümtazer Türköne ve

    Başdanışmanı, ilişki virtiözü günümüzün Ak Parti Milletvekili Hüseyin Kocabıyık Ağabey şahitlik

    etmişlerdi. Ancak, askerin tüm saldırıya açık sahaya yerleşmesi anlamına gelen “alan savunması”na

    başlanmış, şehirde teröre destek verdiği belirlenenlerin yarı hukuki faaliyetlerle tasfiyesi ve sair pek

    çok mücadele metodu kullanılmıştı.

    Nihayetinde, vatandaş bunalmış, Başbakanın sağlığından, Kemal Dervişin ekibiyle çeşitli

    varyetelerinden sıkılmış, Fazilet Partisi’nden ayrılan kişilerce kurulan Ak Parti’ye 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34,28 oy

    vererek tek başına iktidar yapmıştı. Demokratik Sol Partinin aldığı oy oranı %22,18 den %1,22’ye

    düşmüştü. 2002 yılı Türk siyasetinde önemi bir figürün ortaya çıktığı bir zaman olarak da ortaya çıktı.

    Bu kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır.

    Bu kısa tarihçe Cumhuriyetin kurulmasından itibaren Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı serencamla

    birlikte değerlendirildiğinde çıkartılacak dersler bulunmaktadır.

    Meseleye başkanlık noktai nazarından baktığınızda Türk Milletinin güçlü liderler ve toplum önderleri

    peşinden gittiğinde önemli adımlar ve atılımlar gerçekleştiği inkâr edilemez bir vakıadır.

    Bu güçlü liderlerin bulunduğu dönemlerde Anayasa Hukuku açısından hangi hükümet sisteminin

    yürürlükte olduğunun çok önemli olmadığı da görülmektedir. Gerek güçler birliğini uygulayan meclis

    hükümet sisteminde, gerek tek parti döneminde, gerek çok partili dönemde, gerek parlamenter

    hükümet sisteminde ve gerekse de yarı başkanlık sistemini andıran rasyonelleşmiş parlamenter

    sistem dönemlerinde bu durum değişmemiştir. Güçlü lider, kendi iş tutuş biçimini sisteme hâkim

    kılmış ve adı ne olursa olsun liderin fikri dinamiği sistemi yönetmiştir.

    İlk olarak Gazi Mustafa Kemal uzunca bir süre ülkeye liderlik etmiş, zamanın ihtiyacına göre

    Devletçilik ilkesi ile önemli kalkınma hamlesi gerçekleştirmiştir. Bunu takip eden milli şef dönemi

    ikinci dünya savaşının olumsuz etkileri ile gölgelenmiş, ancak başka bir ekonomik program ihtiyacı ve

    dünya ekonomik düzeninin değişmesi zamanında fark edilemediğinden önemli zaman kaybedilmiştir.

    Demokrat Parti zamanında Adnan Menderes’in güçlü liderliği ve sempatisi ile yine büyük bir kalkınma

    hamlesi yakalanmıştır. Meşum 27 Mayıs darbesi ve idamlar memleketin üzerine kara bulut gibi

    çökmüştür.

    Bunu takiben ülkemiz Süleyman Demirel kalkınmacılığı ile tanışmıştır. Bir süre sonra kendisini tekrar

    ederek gelişmeye kapansa da Demirel güçlü liderliği ile uzun süre memleketin kaderine hâkim olmuş,

    nihayet 9. Cumhurbaşkanı olarak vefat etmiştir.

    Rahmetli Özal, büyük bir proje adamı ve vatandaşın sevgilisi olmuş, memlekette çok önemli ekonomik

    devrimler gerçekleştirmiş, “Türkiye’ye çağ atlatmıştır”. Siyasi reformları bir türlü gerçekleştirememiş,

    ömrü buna vefa etmemiştir.

    Nihayet, Recep Tayyip Erdoğan 2002 yılından itibaren memleketin kaderinde önemli rol oynamıştır.

    Gerçek anlamda iktidar olmanın sağlandığı dönem 2007-2008 yıllarıdır. Önceki yıllar, sürekli bir

    mücadele, darbe söylentileri, e-muhtıralar, genç subayların rahatsızlığı ve benzer restleşmelerle

    geçmiştir. Ancak, sonuçta 2002 yılından itibaren tam bir istikrar sağlanmış, tek başına iktidar olma

    fırsatı yanında Erdoğan’ın güçlü liderliği ile memleket büyük kalkınma hamleleri gerçekleştirmiştir.

    Dünyada meydana gelen 2008 krizinin dahi Türkiye’ye “teğet geçmesi”, ülkenin IMF’ye olan

    borçlarının ödenmesi ve ekonomik bağımsızlığın sağlanması bu dönemde gerçekleşmiştir. 70 sente

    muhtaç olan ülke IMF’ye borç verecek hale gelmiştir.

    Bu serencama bakıldığından bütün önemli kalkınma hamlelerinin büyük şahsiyetlerin liderliğinde

    gerçekleştiği görülecektir. Ancak yine aynı dönemlerde, bu şahsiyetlerin her zaman için farklılaşan

    toplumsal çevreler tarafından ciddi anlamda eleştirildiği görülmektedir. İlk dönemler için toplum

    kültürünün tamamen dönüştürülmesi ve Osmanlı’ya ait ne varsa bunların tasfiyesi eleştiri konusu

    olmuştur. Rahmetli Menderes zamanında ülkenin köylülere teslim edilmesi, tasfiye edilmeye çalışılan

    eski değerlerin yeniden canlanması ile tenkit edilmiştir. Rahmetli Özal için “alışamadım” tişörtleri

    giyenler ve protestolar halen yaşı yetenlerin gözlerinin önüne gelmektedir. Oysa Özal, oldukça

    yenilikçi, özgürlükçü ve kalkınmacı olmuştur. Ülkeye kazandırdığı alt yapı halen günün kalkınmasının

    dinamiklerini oluşturmaktadır. Onun zamandan teşvik edilen girişimcilik kültürü halen memleketin en

    önemli katkı kazanımları arasında yer almaktadır.

    Ve Recep Tayyip Erdoğan’lı yıllar. Günümüze kadar 14 yıl sürdü ve sürüyor. Bu 14 yıl sanki yüz yıl gibi

    geçti. Her türlü entrika, darbe girişimi, post modern darbe girişimi, parti kapatma davası ve kapatma

    davası girişimleri, nihayet mahut hain FETÖ darbe girişimi bu dönemde gerçekleşti.

    Zira Yalta Konferasından bu yana dinamikler değişmiş, dünya büyük güçler tarafından yeni bi

    paylaşım düzenine sokulmaya çalışılmıştır. Bu çatışma halen en şiddetli dönemini yaşamaktadır. Kısa

    vadede biteceğe de benzememektedir.

    Özal’ın 1994 yılında Irak’a müdahale talebinin devrin Genel Kurmay Başkanının direnişi sonunda

    gerçekleştirilememesi, Abdullah Gül’ün Başbakanlığı zamanında 1 Mart Tezkeresinin geçmemesi

    önemli kırılma noktaları oluşturmuştur. Batı, NATO’nun ikinci büyük askeri gücünden yararlanmak

    istemiş ancak bunda başarılı olamamıştır. Bunun yerine kendi amaçlarını gerçekleştirecek başka

    partner aramış ve bulmuştur.

    Toplumu yönlendiren büyük liderler her zaman toplumun lehine hareket etmiş, toplum tarafından

    kısmen takdir edilmiş, kısmen ise anlaşılamamıştır. Zira, doğu ve batı arasında kalan Anadolu önemli

    kırılmalar ve fay hatları ile birlikte yaşamaktadır.

     

    Bu haber toplam 1741 defa okunmuştur
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 BADER Ankara | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 312 229 54 06 - 229 55 06 | Haber Yazılımı: CM Bilişim